5 Kasım 2012 Pazartesi

26 Numara

Takvimler 24 Şubat 1991'i gösterdiğinde İzmir'de, çocuklarının geleceğinin ne kadar parlak olacağını tahmin edemeyen çiçeği burnunda anne-baba, az önce doğan sarışın çocuklarının  sevincini yaşıyorlardı. Bergama'nın sokaklarında büyüyen bu minik, sürekli futbol oynuyordu. Kendisi aslında görece olarak iyi bir kaleci olan baba, dedenin reddiyle profesyonel olma mutluluğuna erişememiş, hayallerini gerçekleştirememişti. Çocuğunun ise bu duruma düşmesini pekala istemiyordu Kaya ailesinin reisi.


Semih adını verdikleri bu sarı saçlı çocuk, futbola pek meraklıydı. Mahallenin futbol takımında seçmelere girse de, 40 kişi arasından seçilen 38 çocuğun arasına giremedi Semih(Diğer seçilemeyen de kuzeniydi). Yine de yılmadı, daha uzakta bulunan Petkimspor'a alındığında 10 yaşındaydı. Gidip gelmesi zordu, haftada beş gün antrenman vardı ve yol yaklaşık 3-4 saatti. Babası götürüp getirdi sarışın ufaklığı, kendi babasından göremediği desteği oğluna vermek konusunda pek kararlıydı. Sağ açık oynuyordu Semih, şu sıralar buna inanması pek güç olsa da. Bir yıl sonra amatör bir sözleşme ile Helvacıspor'a transfer oldu. Sağ kanadın her bölümünde oynamıştı ufaklık, göze batıyordu performansıyla. Bu kadar göze batması, Altay'a transferini de beraberinde getirdi. 2004 yılında yine bir amatör sözleşme ile Altay altyapısına girdi. Sağ açık başladığı kariyerine, stoper olarak devam ediyordu Semih. Giderek yükselen performansı ve bununla beraber gelişen fiziği, çocukluğundan beri gönül verdiği takımın gözlemcilerinin dikkatini fazlasıyla çekti. O sıralar Semih'in değerini pek bilemeyen ve ileriki yıllarda Semih'in transferi konusunu irdeleyecek olan Altay, 8.000 euro yetiştirme bedeli karşılığında Galatasaray'a verdi Semih'i. Ama tabii, burada bazı sıkıntıları aşmak gerekiyordu.



Semih'in annesi ve babası haliyle İzmir'de yaşıyordu ve geçimlerini doğal olarak burada sağlıyorlardı. Oğullarının transferini her ne kadar büyük sevinçle karşılasalar da, onunla beraber İstanbul'a gelemediler. Dedesi yardım etti Semih'e, önemli bir fedakarlıktı bu. Onunla beraber her şeyi bırakıp İstanbul'a geldi dedesi. Transfer olmuştu olmasına, ama Altay, Semih'in 'kaçırıldığını' söylüyordu. Bir süre devam eden iki kulübün tartışması sonucunda Semih, Galatasaray'da kaldı.

Çok iyi bir gelişim gösteren 'Rus' lakaplı sarışın stoper, Galatasaray'ın alt yaş gruplarında savunmanın sigortasıydı. Ancak, 25 Şubat 2007'de Süper Gençler Ligi'ndeki Beşiktaş maçında, Batuhan Karadeniz'in rövaşatasına kafasını sokan Semih, cesaretinin kurbanı oldu. 'Beyinde kan pıhtılaşması' teşhisiyle hastahaneye kaldırılan genç stoper, geçirdiği ameliyatın tam sekiz ay sonrasında formasına kavuşabildi. (Bir efsaneye göre, hastahanede ''İyileşip çıktığında Fenerbahçe'li olacaksın, tamam mı?'' diyen hemşireye, 'O zaman beni çıkartmayın.' demiştir.). Hızlı bir şekilde eski formuna kavuşan Semih, bunun mükafatını 14 Aralık 2007'de oynanan Sivasspor maçının kadrosuna girerek almıştır. Yavaş yavaş, medyada 'bu çocuk olur' kıvamına gelse de, Portekiz ile oynanan U19 maçında diz bağları koptuğu için tekrar ameliyat zorunda kaldı. Talihsizlikler bir türlü yakasını bırakmasa da, eski formuna tekrar kavuştu Semih. Galatasaray'ın 'kayıp' olarak nitelendirebileceğim 2008-2009 sezonunda, Skibbe'nin kovulmasıyla göreve gelen Bülent Korkmaz, genç stopere hakettiği forma şansını, Nisan ayında oynanan İBB maçında verdi. Ancak, sezon sonunda dizinden tekrar sakatlanan Semih, bu sefer eski formuna biraz daha uzun bir süreç sonunda kavuştu. 09-10 sezonunun ikinci yarısında Gaziantepspor'a kiralansa da, burada sadece bir kez forma şansı bulabildi. Yoksa, her şey başlamadan bitecek miydi?


Dönüm noktası ise, 2010-11 sezonu öncesi gerçekleşti;  Galatasaray, Denizlispor'dan Çağlar Birinci'yi transfer etti. Karşılığında ise Semih'i vermek istedi. Ben ve benim gibi Semih'in ne kadar değerli olduğunu bilen insanlar, bu harekete öfke kusmuştu. Kariyerinde bir düşüşe sebep olacak bu hamleyi reddeden Semih, geleceğinde önemli bir yere sahip olacak daha güzel bir hamle yaptı ve Kartalspor'a kiralık olarak gitti. Burada, kendisine idol olarak aldığı John Terry gibi 26 numaralı formayı alan 'Rus',  sezonun ilk yarısında pek forma şansı bulamadı. Ligin ikinci yarısında teknik direktör değişikliği sonucu Engin Korukır, Kartalspor'un başına geçti. Semih'i milli takımın alt yaş gruplarından tanıyan antrenör, genç stopere bolca şans verdi. Bu şansları oldukça iyi değerlendiren 'Rus', Kartalspor'un lige tutunmasında önemli bir rol oynadı.

Kartalspor'daki performansıyla, önceki sezonda onu göndermek isteyen yöneticilerin yüzünün kızarmasına sebep oldu. 2011-12 sezonunda, Ujfalusi-Servet-Gökhan Zan'ın ardından 4. stoper olarak kadroda yerini aldı. Olaylı geçen Gaziantepspor maçında Servet'in kırmızı kart görmesiyle, 9. haftadaki Kayserispor deplasmanında ilk 11'e monte etti onu Fatih Terim. Neredeyse sıfır hatayla bitirdiği maç sonrası Semih, takımın gözdesiydi. Maç sonunda verdiği röportajda, "Semih'e güvenerek doğru karar vermenin sevincini yaşadım. Ben oyuncunun forma isteyenini, formayı sırtına geçirdikten sonra kimseye bırakmayanını severim."  diyen Fatih Hoca, Semih'e duyduğu güveni herkese gösterdi. O maçtan itibaren, tüm sezon boyunca harika oynayan Semih, şampiyonlukta Ujfalusi ile beraber yakaladığı uyum ile büyük rol oynadı.


İzmir'den, büyük fedakarlıklarla başlayan yolculuğu, İstanbul'da Galatasaray ile devam eden Semih, şu an Türkiye'nin en iyi stoperleri arasında. O, geldiği yerin farkında ve sürekli olarak röportajlarında bunu vurguluyor. Şu an bu duruma gelmesinde büyük rol oynayan annesi babasını, yedi yıl sonra yanına, İzmir'den İstanbul'a getirdi. Çocukluğunda, İzmir-Bergama'nın sokaklarında topa vururken, kendini A Milli Takım'da hayal ederdi. Şu an Milli Takım'ın en iyi stoperlerinden biri. Semih, başarı basamaklarını birer birer değil, üçer üçer çıkıyor. Galatasaray'a gönül verenlerin en büyük korkusu ve aynı zamanda isteği, onun Avrupa'da iyi bir takımda oynaması. Bir-iki yıl içinde bunu da başaracaktır 'Rus'. Potansiyeli, şu an gösterdiği harika performanstan daha da fazla. İdol olarak gördüğü Bülent Korkmaz ve John Terry gibi kariyerini şekillendirmesi en büyük dileğim. Tek temennim, John Terry'ye huy olarak benzememesi. Yolun açık olsun 'Rus'..