29 Aralık 2011 Perşembe

Gün Batımından Şafağa..

Bu başlık uygun oldu sanırım Galatarasaray'ın nereden nereye geldiğini göstermek adına.. 2010-2011 sezonunda 16 mağlubiyet almış , dibi görmüş  , 46 puanla sezonu bitirmiş bir 'oyuncu topluluğu' vardı Galatasaray bünyesi altında.Oyuncular ' sezon sonu gelse de gitsek ' modunda koca sezonu yiyip bitirmişlerdi.Karpaty Lviv maçından sonra 'Dışarıda taraftar var mı?' diye soran da vardı , 'Sakatım' diyip oynamayanlar da..'Adnanlar' ın takıma verdiği zarar sadece maddi yönden değildi.. Aslında en büyük zarar Mental ve Ruhsal açıdandı. Oyuncular bıkmış , isteksiz durumdaydı.İsteseler bu kötü sezonda bile Avrupa kupalarına katılacak seviyeye gelebilecekken , onlar 'sezon bitsin' modunu kullanmayı tercih etti.Sezon sonu geldiğinde ortada büyük depremlerden sonraki enkaz yığınına benziyordu Sarı-Kırmızılı takım.Koca bir sezonu 3 farklı teknik direktörle geçirmişlerdi..Ayrıca yönetim kadrosundaki inanılması güç çalkantılar ve gülünç yönetim biçimi de bu kötü grafiğin oluşmasının en başındaki nedendi.
Ancak mali kongrede yönetimin ibra edilmemesi , Galatasaray için tünelin ucundaki ışıkla eş değerdi.O seçimde Ünal Aysal'ın seçilmesi bu ışığa daha da yaklaştırdı Galatasaray'ı.. Ki ben 2008 den beri Ünal Aysal'ın ileriki dönemlerde başkan olacağını düşünenlerden biriydim.
Ünal Aysal ayağının tozuyla  ülkenin önemli spor kanallarına çıkıp doyurucu açıklamalar yaptı.Konuşması , hareketleri ve yapmak istedikleri güven vericiydi Galatasaray taraftarları için.'Ben futboldan anlamam ama ekonomi , yönetim ve organizasyondan anlarım .. Futbolun başına bilen arkadaşlarımız gelecek ' demesi , başkanlık döneminde ön planda olmayacağının göstergesiydi. Ki bu durum , ülkemizde pek görmeye alışık olmadığımız bir durumdu. İlk adım Fatih Terim'in takımın başına geçmesi oldu. Şu sıkıntılı durumda Fatih Terim'in takımın başında bulunması en hayırlı işlerden biriydi.İkinci adım ise enkaz halindeki kadroyu kaldırma işlemiydi. Barış,Mustafa ,Stancu,Zapata,Pino vs. tüm sorunlu oyuncular gerek satılık , gerekse kiralık olarak gönderildi.Orta saha için Felipe Melo,Selçuk İnan ve Ceyhun Gülselam'ın alınması , Barış-Ayhan-Mustafa'dan sonra  çölde bir vaha gibiydi Sarı-Kırmızı'ya gönül vermiş taraftarlar adına.Sorunlu sağ kanat için Eboue takviyesi de yerindeydi.Fatih Terim sol bek konusunda Hakan Balta'nın eski istekli haline dönmesine güvendi.Ancak  sol kanat konusunda transferin son günlerine kadar birçok isim geçti. Podolski,Reyes gibi oyuncuların gelmemesi sonucunda en sonunda Albert Riera'yı getirdi Galatasaray yönetimi.Forvet konusunda Elmander,Sercan  ve Baros yeterli gibi duruyordu. Engin Baytar ise orta saha rotasyonu için gayet iyi bir transferdi.En önemli transfer ise kaleye yapıldı. Muslera'nın gelişi yıllardır Demokles'in kılıcı gibi tepede duran kaleci sorununun iyi bir çözümü gibiydi.
ve 2011'in sonuna geldiğimiz şu günlerde , Galatasaray 'Şafağı' gördü.. 37 puan toplayarak ilk yarıyı lider bitiren Sarı-Kırmızılı ekip , 2010-2011 sezonu ve o sezon sonundaki krizlerden arındığını gösterdi.Bu kadar kısa sürede bu başarının gelmesinde yönetimin görevini harfiyen yerine getirmesi , eski 'Allah Allah ' modundan kurtulup daha oturaklı , sistemli bir teknik direktör olmuş Fatih Terim'in sağlam oyun taktiği ve bunu takıma oturtmasıdır. Ayrıca oyuncuların bir aile havası içerisinde olması ve arkadaşlık seviyesinin üst düzeyde bulunması bu başarıyı perçinleyen bir durumdu.Zaten olması gereken de buydu.Bir takım bir ülkenin önde gelen kulüplerinden biriyse , 2010-2011 sezonundaki kadar kötü bir sezon geçirmeye hakkı yoktur.
Bundan sonraki diğer hedef, sürekli olarak Avrupa kupalarında yer almaktır.Yükselişe geçen Galatasaray'ın bu durumu koruyup daha da ileriye taşıyıp taşıyamayacağını önümüzdeki 1 yıl içinde göreceğiz diye düşünüyorum..

20 Aralık 2011 Salı

Bursaspor , yükselişten duraklamaya..

Osmanlı Devleti'nin o yuvarlak hesap 600 yıllık tarihinin kısa bir versiyonunun başlangıcı diyebiliriz Bursaspor için. Ertuğrul Sağlam geldiğinde bu takıma , yeni bir soluk getireceğini düşünmüştüm. Sonuçta Sağlam  , başarılı bir hocaydı ve ne oynattığının farkındaydı takımlarında. Bana göre Beşiktaş'tan gönderilmesi de bir hataydı ancak Beşiktaş istikrarı  istikrarsızlığa tercih edince , Sağlam ile yollar ayrıldı.. Samet Aybaba ile işler tepetaklak  gidince yerine Ertuğrul Sağlam'ı getirdi yönetim.Hatırladığım kadarıyla taraftarın önünde güzel , hoş bir imza töreniyle görevine başladı genç teknik adam. 08-09 sezonunun ikinci yarısıyla birlikte harika bir çıkış yakaladı Yeşil-Beyazlı ekip  Ertuğrul Sağlam'la..Galatasaray ve Fenerbahçe'nin kötü olduğu sezonda Avrupa Ligi'ne gitmek için çok uğraştılar ancak 4 puan daha fazla alamadılar. 08-09 sezonunda  Ertuğrul Sağlam yönetiminde 10 galibiyet aldı Bursaspor ligin ikinci yarısında.. Ki o sezonun ikinci yarısının erken ara nedeniyle 18 maç gibi oynandığını belirtelim.
2009-2010 sezonu öncesi ümitliydim Bursaspor'un üst sıralara oynayacağı konusunda.Sezon başında yapılan transferler üst sıralara oynama umudu veriyordu. Zapotocny'nin kiralanması , İvan Ergiç gibi diri bir orta sahanın alınması , Batalla gibi teknik kapasitesi yüksek yaratıcı bir oyuncunun takıma dahil edilmesi  , Turgay Bahadır gibi sağlam , gezen bir forvetin transfer edilmesi bu umut filizini daha da yeşertiyordu.Beklenildiği gibi sağlam başladı sezona Bursaspor..Bu arada Ertuğrul Sağlam'ın oyun taktiğine  , anlayışına değinelim biraz. Şu an ki düşüşün de ana nedenlerinden biri de bu. Taktik olarak 4-4-1-1 , 4-4-2 , yeri geldiginde 4-2-3-1 gibi bir sistem kullanıyordu Ertuğrul Sağlam. Ki genel olarak ilk 2 taktiği kullandıgını söyleyebiliriz. Anlayış olarak  , savunma anlamında 10 üzerinden 9.5 verecegim bir takım savunması yaptırıyordu takımına genç teknik adam.Tabii bunu yaptırmasında buna yatkın , kaliteli oyuncuların takımda bulunması büyük etkendi. Top karşı takımdayken 11 kişi  ile takım savunması yapan ve iyi yardımlaşan , kademelere iyi girip mesafeleri iyi daraltan bir Bursaspor izliyorduk.Atak anlamında ise 10 üzerinden 7 verebilirdim. Yeteri kadar hücum yapıyordu çünkü Bursaspor. Yine toplu olarak hücum yapsa da iddialı bir takımın ceza sahası etrafında çoğalabildiği kazar çoğalamıyorlardı çoğu zaman. Ama öylesine mücadele ediyorlardı ki , bu açıkları fazla görünmüyordu ve bunu bir şekilde kapatıyorlardı. Duran topları mükemmel bir şekilde değerlendirmeleri de bazen atak yapmalarına bile gerek görmemelerini sağlıyordu.. Ama bu oyun sisteminin bozulduğu anlar (Beşiktaş deplasmanı 3-2 galibiyet , Fenerbahçe deplasmanı 3-2 galibiyet ) da oldu. Her zaman dengeli oynamadı Bursaspor , zaman zaman cok keyifli maçlarını da izledik.O senenin sonunda gelen şampiyonluk , hakedilmiş bir şampiyonluktu , sonuna kadar hakedilmişti.Taraftar takımına , teknik direktörüne tapıyordu adeta , kupayı kaldırdıkları zaman ben de tribündeydim ve bu coşkuya tanık oldum.'Neden daha fazlasını yapmasınlar?' diye içimden geçiriyordum..
2010-2011 sezonunda önce , haliyle zafer sarhoşluğu hakimdi Bursa'da.. Yönetim , bu şehir için  her zaman güzel bir hayal olan Şampiyonlar Ligi'nde oynayacak olmalarının coşkusuyla transfer işine girişti. Ama işler istenildiği gibi gitmedi kanımca. Yapılan transferler bana göre Şampiyonlar Ligi düzeyinde olmamakla beraber  , lig için nispeten yeterli bir kadroya sahipti Bursaspor. Özellikle yerlilerden çok yapılan yabancı transferler Şampiyonlar Ligi için pek yeterli değildi.Nitekim kötü grup performansı bunun sonucuna tekabül etti. 1 beraberlik 5 mağlubiyetin geleceği , içerideki Valencia bozgunundan belliydi. Ama yine de ilk defa ŞL'ye katılan bir takım için pek sıkıntı değil bu durum bana göre.ŞL performansı için bu takımı acımazsızca eleştirenler , bunun farkında değildi büyük ihtimalle. TotoLig'de ise yine iyi ilerliyordu Timsahlar..Ligin ilk yarısını 2.sırada bitirdiklerinde üst üste 2.şampiyonluk için Bursaspor taraftarının umutlanması , normal bir durumdu. Ancak benim gözüme yavaş yavaş pozisyon bulmadaki kısırlık ve oyun sisteminde zaman zaman bozukluklar olması çarpmıştı.. Devre arasında yakın çevreme 'Ligin ikinci yarısı Bursaspor şampiyonluk yarışından düşer' dediğimde ihtimal vermeyenler çoğunluktaydı.Ama üzülsemde haklı olduğumu gördüm. Benim dedigim sorunların en büyük göstergesi  ligin ikinci yarısındaki bir dönemde üst üste 6 maç kazanamamasıdır Yeşil-Beyaz'lı ekibin.Ki öngördüğüm üzere şampiyonluk yarışından düştüler ve ligi liderin 20 puan ardında 3.bitirdiler.
 Bu sezona ise Avrupa Ligi elemeleriyle başladı Bursaspor.. İyi forvet transferlerinin olduğu transfer sürecinde , takımı ileri taşıyabilecek kanat elemanları ve orta saha oyuncuları alınmadı pek. Üstüne Volkan Şen ve Sercan'ın satılması tuz biber oldu resmen.. Gomel'i eleyip ardından Anderlecht'e elenilmesi normal gibiydi. Sezon öncesi kampta o 'Ertuğrul Sağlam'ın Bursaspor'u' nun geri dönecegini düşünmüştüm. Ama öyle olmadı.. Kaldığı yerden düşüşe devam etti Yeşil-Beyazli ekip. Ve an itibariyle 13.sırada timsahlar , uzun süredir kazanamıyorlar ..Pozisyon bulma sıkıntısı had safhada. Yazımın başındaki duruma dönersek , Osmanlı Devleti gibi yükseliş ve şu an duraklama.. Gerilemeye girmek üzereler veya girdiler. Bu durumu durdurmak tamamen futbolcular ve Ertuğrul Sağlam'ın elinde olmakla beraber 2-3 adam eksiltebilen oyuncuya ihtiyaçları var. Şu anki kadro kalitesiyle  ilk 6 ya rahat girmesi gerekir bu takımın. Ancak sistem işlemiyor artık. Umarım   bu gerileme döneminden iyi sıyrılır Bursaspor.. Şampiyonluğu bu takıma getiren Ertuğrul Sağlam , bu sıkıntılı durumdan da kurtaracaktır takımı. Şu ana kadar başardıklarıyla öyle olması gerekiyor. Taraftar da takımın arkasında , teknik direktörünün arkasında. Ama çözüm kolay değil , biraz zaman gerekli. Yönetim ve taraftar sabredebilecek mi  , hep beraber göreceğiz..

11 Aralık 2011 Pazar

El Clasico'da gelenek bozulmadı..


Haftasonunun gelmesini dört gözle bekleyen futbol tutkunlarının , bu maçı daha da heyecanla beklemesinin sebebi , şüphesiz Real Madrid'in form seviyesinin yüksek olması ve Barcelona'nın deplasmanlarda teklemesiydi. İki takım da hafta arasındaki Şampiyonlar Ligi maçlarında yedek oyuncularına şans verdiler ve as oyuncuları El Clasico için dinlendirdiler. Barcelona , Madrid'e gelirken deplasman sıkıntısıyla beraber geliyordu. Real'de ise Mesut Özil'in formsuzluğu hariç pek sıkıntı yoktu sanırım.İlk 11 ler açıklandığında ; Barcelona beklediğim gibi  , Real'de ise beklemedigim cinsten bir 11 vardı.. Mesut'un yedeğe çekilmesi beklenirken oynaması ilginç , Coentrao'nun sağ bek oynaması daha da ilginçti.
Maç başladı , daha gerinip koltugumuza uzanamadan Real Madrid golü buldu Benzema ile.. Valdes'in büyük hatasını iyi değerlendirdi  Los Galacticos ve El Clasico tarihinin en erken golüne imza attı.Valdes , belki de Barcelona'nın en zayıf halkası.. Çok çalışmayla iyi bir kaleci haline gelmesine rağmen , Barcelona'da oynayacak kadar kapasiteye sahip değil.
Golden sonra Madrid'in baskısı devam etti 10-15 dakika kadar. Bu 15 dakika içinde Messi'nin karşı karşıya vuruşunu Casillas'ın iyi çeldiğini hatırlatalım. Ancak Barcelona yavaş yavaş klasik oyununa dönme sinyalleri vermeye başladı 20.dakikadan sonra.3-4-3 ün zorluklarını yavaş yavaş üstünden atıyordu Katalan ekibi ve buna da Madrid karşısında devam ettiler. 30. dakikada Messi'nin Real orta sahasını çalımlarıyla darmadağın edip yoktan var ettiği pozisyonda Alexis  , ceza yayından düzgün bir vuruşla topu ağlara gönderdi ve duruma eşitlik getirdi.Ronaldo'nun adını ilk yarıda 4-5 kere falan duydum sanırım. Mesut da yine sahada varla yok arasındaydı.
İkinci yarıda Barcelona alıştığımız oyununu oynamaya devam etti , ilk yarının son 25 dakikasında yaptığı gibi. Real'in orta sahası karşılık veremedi Katalan ekibinin pas trafiğine.Golü de buldular ama biraz şans yardımı ile. defanstan seken topa Xavi gelişine vole vurdu , Marcelo'ya çarpan top, Casillas'ın tüm çabasına rağmen kale çizgisini geçmeyi başardı. 2-1 olunca Santiago Bernabeu buz kesti. 'Yine mi ' tarzında homurdanmalar pek hoş işaretler değildi Realli futbolcular için.Nitekim oyundaki üstünlüğünü 2-1 den sonra daha da hissettirdi Barcelona.Ama bu dakikalarda Real Madrid için bir kırılma anı vardı ki , gol olsa çok şey değişebilirdi. Ronaldo'nun ceza sahasına gelen ortada boş durumda yaptığı kafa vuruşu Valdes'in kontrolünde dışarı gitti. Mutlak bir gol pozisyonuydu. Hemen akabinde 1-2 dakika sonra , sağdan gelişen atakta Daniel Alves'in harika ortasını Fabregas uçan kafayla değerlendirince , fark 2 ye çıktı. Coentrao'nun sağ bek oynamasının bir cezasıydı bu gol. Onun boşalttığı alanda kafayı vurdu Cesc Fabregas.
Bu dakikadan sonra Real Madrid için eziyete dönüştü maç. İniesta ve Xavi'nin defansı madara edercesine yaptığı paslar ve attığı çalımlar , tribünleri dolduran taraftarın içini daha da acıttı.Yakaladıkları pozisyonları gole çevirseler daha farklı bir skor da ortaya çıkabilirdi.
Böylece iki takımın da puanı 37 oldu ama Real'in 1 maçı eksik durumda.Önemli bir fırsatı harcayan Los Galacticos için bir telafi olabilir eksik maçı kazanıp farkı 3 puana çıkarmak. Mourinho'nun eleştirileceğini sanmıyorum. Fatura yine formsuz futbolculara kesilecektir.Ancak bir süre daha böyle devam ederse El Clasico'lar , Mourinho da eleştirilmeye başlanıcaktır. Barcelona ise yavaş yavaş 3-4-3 ü oturtuyor. Tek sorunları deplasmanlarda sıkıntı yaşamaları..Nou Camp'ta inanılmaz bir grafikleri var.Ayrıca bu maçta Messi'nin neden Ronaldo'dan daha iyi olduğunu da görmüş olduk. 'Ben çok iyiyim' havasında oynamaya çalışıp sahada kasım kasım kasılan Ronaldo mu , yoksa 50 metre adam kovalayıp topu kapmaya çalışan , defansa gelip top alan ve ileride baskı yapan , varını yoğunu ortaya koyan Messi mi? Cevabı bulmak çok zor değil sanki..

9 Aralık 2011 Cuma

Derbide gülen taraf Galatasaray..

Bu derbiyi günler öncesinden düşünmeye başlamıştım , ara sıra kafamda oynuyordum resmen. Bir taraftan Galatasaray'ın son 2-3 yıldır ilk defa böylesine takım oyunu oynamayı başarabildigini düşünürken , diğer taraftan Fenerbahçe'nin son yıllardaki derbi üstünlüğünü düşünüyordum. Ancak bu sefer Fenerbahçe eski oyunundan (özellikle deplasmanlarda) uzak olarak TT Arena'ya geliyordu.Özellikle Alex'in eskisi kadar etkili olamayışı(ki bunda, önünde oynayacak forvet niteligine sahip bir tek Semih'in olması ve onun da formsuz olması büyük etken) önemli bir dezavantajdı.Gökhan Gönül'ün de eskisi gibi olmaması sağ kanat etkinliğini önemli ölçüde azaltıyordu.Stoch'un Alex'in bireysel çabalarına doğru kayan bir oyun vardı son haftalardaki gördüğüm Fenerbahçe'de. Galatasaray ise 2-3 yıldan beri ilk defa böylesine bir takım hüviyetine bürünse de , yaratıcılık konusunda kısıtlı kadrosu sebebiyle pozisyon bulmakta zorlanabiliyordu.Takım savunmasının iyi olması bir artı sayılabilirdi , ancak bu kısırlık bazen sorun yaratabiliyordu.Özellikle sol kanatta Riera'nın formsuzluğu dikkat çekiyordu.
Bu durumlarda geldi iki takım TT Arena'ya..Bence derbilerde her zaman favori ev sahibi takımdır , çünkü atmosfer deplasman takımını olumsuz etkilemiştir çoğunlukla. Neredeyse ülkedeki herkes iki takımın da orta sahayı üçleyeceğini söylese de ,  Fatih Terim bir sürpriz yaparak 4-4-2(4-4-1-1) varyasyonunda çıktı sahaya. Ben Gençlerbirliği maçından sonra ' Emre Çolak derbide ilk 11 oynayabilir ' dediğimde ihtimal vermeyenler vardı .. Ama Fatih Terim bir risk aldı , güvendi ve Emre'yi ,Riera'nın yerine sola monte etti. Aykut Kocaman'ın da küçük sürprizi , Selçuk-Emre-Cristian ile maça başlamasıydı.Ve forvette Alex'e görev vermişti Aykut Hoca , Bienvenu'nun defans arkasına koşularından yararlanmak isteği de aşikardı.
Maç başladığı andan itibaren müthiş bir Galatasaray baskısı vardı , ileride basan , atağı düşünen bir takım vardı sahada. Ve ilk 20 dakikada neredeyse skoru 4-0 yapacak kadar pozisyon yakaladı Sarı-Kırmızı'lı takım. Aykut Kocaman'ın planı ise pek tutmuşa benzemiyordu .. 20. dakikadan sonra biraz frene bastı Galatasaray , gole kadar orta saha mücadelesi şeklinde geçti. Eboue'nin ileri çıkışı ve Elmander ile 2'ye 1 i  , daha sonra siyahi oyuncunun Yobo'yu pazara göndermesi ve iyi bir bitirici vuruşla topu ağlara göndermesiyle durum 1-0'a geldi derbide.O zamana kadar harika kurtarışlar yapan Volkan'a suç bulmak anlamsız olur.Önünde oynayan defans bloğu ve onun önündeki 3 lünün baskıyı kaldıramaması bu golü getirdi belkide.. Özellikle Bilica'nın çok kötü performansı ve Ziegler'in kademelere hiç girmemesi Fenerbahçe'yi zor durumda bırakıyordu. Nitekim 2. gol de Bilica'nın top kaptırması ve topu kapan Elmander'in bitirici vuruşuyla geldi.Burada Volkan hatalı demek , biraz haksızlık olur. Kaygan zeminde kolay değildir bu topları çıkarmak, ki Volkan topa müdahale etti ama koluna carpıp ağlarla buluştu meşin yuvarlak.İlk yarı bu sonuçla bitti.
İkinci yarıya iki değişiklikle başladı Aykut Kocaman.. Semih-Stoch girerken ,Bienvenu-Emre oyun dışına geldi. Burada Emre'nin oyundan çıkması düşündürücü olabilir. Selçuk çıksa daha iyi olabilirdi belki de Fenerbahçe için.Galatasaray ise aynı 11 le ve daha kontrollü başladı ikinci yarıya.Bunun zararını da Stoch'un direkten dönen şutu ve Fenerbahçe baskısı ile gördü Sarı-Kırmızı'lı ekip. ve yine eski oyununa dönmeye çalıştı. Bunun sonucunu da Melo'nun kornere yükselip topa bacak-kasık-göbek karışımı bir vuruşla gördüler. 3-0 olunca skor  zaten maç bitmişti. 90+1 de ki Alex golü Fenerbahçe'nin en net ve tek net pozisyonuydu. 3-1 biten maç sonrasında liderlik koltuğuna oturdu Galatasaray averajla. Ama bu liderliğin , play-off gibi saçma bir sistemin olduğu bu ligde pek işe yarayacağı söylenemez. 10-11 puan farkla lider olunmadığı sürece bu ligde  , play-off için kolay kolay avantaj yakalayamazsınız.Şu an 28 er puanlı Galatasaray-Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın şansları eşit.Bu galibiyetin Sarı-Kırmızılı ekip için önemli tarafı , Galatasaray'ın takım oyunu oynadığı zaman derbilerde başarı olacagının görülmüş olması , 3 yıl aradan sonra 'El Clasico Turco' galibiyetinin gelmesi ve oyun olarak ezici bir galibiyet olmasıdır.
Galatasaray'da öne çıkan isimler Emre Çolak , Semih Kaya ,Melo ve Elmander gibi gözükse de  , takım olarak çok iyi oynadıklarını söylemeliyiz.Fatih Terim'in , Emre Çolak'a güvenip formayı vermesi , gençlere verdiği önemin güzel bir göstergesidir.Ve bundan önceki maçlarının aksine Sarı-Kırmızılı ekip bolca pozisyona girdi derbide.Fenerbahçe'nin kötü oyununun yanı sıra , çift forvet ve baskılı oynamanın da katkısı büyüktü bu pozisyonların yakalanmasında.Bu maçta Galatasaray'ı tek eleştirebileceğim nokta , Markus Merk'in de dediği     gibi ' Tarihi  fark yakalayacak pozisyonları değerlendirememesidir'.

Fenerbahçe açısından ise , moral bozucu bir mağlubiyet olduğu aşikar.Son haftalardaki istikrarsız,ortalama ve zaman zaman ortalama altı oyun bu derbide işlerin yolunda gitmeyeceğinin göstergesiydi.Tek avantaj derbi üstünlüğü gibi görülse de , bu da etkili olmadı Sarı-Lacivertli ekip için. Kesinlikle 1 veya 2 , tam anlamıyla forvet oyuncusu şart, eğer Alex daha etkili olsun istiyorlarsa..Geldiğinde de söyledim , Bienvenu kanat forvet ve 2.forvet olarak oynamıştır genellikle ve bu yüzden Fenerbahçe'nin aradığı forvet tipi değildir. Ayrıca Serdar Kesimal'ın kesinlikle dönmesi gerekiyor. Şu an ki stoper rotasyonu Fenerbahçe standartlarının altında.Bilica'nın yerine yabancı bir stoper , ilaç olabilir.Çıkış yakalaması için önünde Bursaspor ve Trabzonspor maçları var Sarı-Lacivertli ekibin.. Neler olur biter , hep beraber göreceğiz..

6 Aralık 2011 Salı

Kapanış Beşiktaş'tan..

Beşiktaş'ın cezası nedeniyle Antalya'da Orduspor ile oynadığı maç , Siyah-Beyaz'lı ekibin 2-1 lik üstünlüğü ile sona erdi.Beşiktaş taraftarı yine desteğini yaptı takımına.. Ama o olaylar yaşanmasaydı derbide,  İnönü'de oynanabilirdi maç.
İlk yarıda tempo neredeyse 'sıfır'dı.. Uyku sorunu çekenler için gerçekten ninni görevi görebilirdi bu mücadele. Orduspor'un takım savunmasını iyi yapması ve Beşiktaş'ta Simao, Quaresma gibi eksiklerin bulunması bu temposuz futbolda  önemli etkenlerdi.Hemen hemen hiç pozisyon yoktu ilk yarıda ve Maccabi maçından yorgun dönen Beşiktaş'ın tempoyu arttırmaya da pek niyeti yoktu açıkçası.Stancu'nun karşı karşıya'sı dışında pek hareket yoktu. Türk takımlarının en büyük sorunlarından biri , Avrupa kupalarındaki mücadelelerden sonra yorgun olmaları ve bu durumdan yakınmalarıdır. Sanki sadece bizim takımlar Avrupa'da maç yapıyormuş gibi. Bizim ligdeki takımların yakındığı kadar , bu durumdan yakınan başka bir ülke takımı yok sanırım.Artık belki de bininciye söylüyoruz ama  ; Türk takımlarının bu maç temposuna alışması lazım.
İkinci yarıda ise , ilk yarıya nazaran daha tempolu bir oyun vardı ve.Bu tempoyu arttıran taraf büyük ölçüde Beşiktaş'tı ve bunun sonucunu da Veli Kavlak'ın uzaktan vuruşuyla aldılar.. gol öncesi paslaşmalar güzeldi ancak defansa çarptığı için şans da yardım etmiş oldu Beşiktaş'a..Golden sonra da iyi oynayan taraf Beşiktaş'tı. Orduspor ise seri paslarla çıkıp Culio , Stancu gibi yetenekli ayaklarla gol bulmaya çalışıyordu. Nitekim Culio'nun yaklaşık 30 metreden şutunda Cenk'in topu içeri almasıyla golü buldular. Vuruş her ne kadar güzel ve isabetli olsa da , Cenk'in hatasını göz ardı edemeyiz bu golde. Akabinde Beşiktaş , duran topta , Melih Şendil'in deyimiyle Fabian 'Altın Kafa' Ernst ile golü buldu.Golden sonra da Fernandes ile önemli fırsatlar harcadı Beşiktaş , ama yine de maçı 2-1 kazanmasını bildi.
Beşiktaş'ın bu galibiyette zorlanması doğal , çünkü Orduspor kolay kolay yenilen bir takım değil ve Beşiktaş'ta Quaresma,Simao gibi oyuncular yoktu.Yine de Fernandes'in yükselen formuyla , Holosko'nun istekli oyunuyla ve Ernst'in çabasıyla sonuca vardı Siyah-Beyaz'lı ekip.Her maç takım olma konusunda üstüne koyuyor gibi görünseler de , Gençlerbirliği ve Maccabi maçları düşündürücü .. Özellikle deplasmanda , içeride oynanan maçlara göre daha büyük sıkıntı yaşıyorlar takım savunması konusunda. Ve bu sorun bir türlü çözülemedi.Kale konusu da düşündürücü. Cenk her ne kadar iyi bir kaleci olsa da , standartı olmadığı için bir maç harika , diğer maç fiyasko olabiliyor.Ve bu defans oyuncularında da kaleye olan güveni azaltabilir. Bu da takım savunmasına direkt olarak etki eder.Beşiktaş'ın en önemli sorunu bu bence , ileri ki haftalar da çözülebilir mi , göreceğiz..

3 Aralık 2011 Cumartesi

Heykeli dikilecekler..

Hafta arası Eurochallenge maçı öncesinde Beşiktaş , bir tören düzenleyerek Deron Williams'ı uğurladı , sevgisini gösterdi.. Gayet güzel bir olay oldu , buraya kadar her şey güzel.. Ancak 2 ay oynayan bir oyuncunun formasının emekli edilmesi beni gerçekten çok şaşırttı ve üzdü.Tamam , Deron çok iyi oynamış olabilir Beşiktaş Milangaz'da  , ama 2 ay oynadı sadece , ne kazandırdı ki Beşiktaş kulübüne? ne yaptı ki? Yani kime değer verip vermeyeceğimiz konusunda gerçekten standartı tutturamıyoruz.. Belki bu örnekten futbola doğru kayacağım , ancak bu spor ve emeğe saygı , değer vermek her sporda aynı duyguları yaşatır. Galatasaray taraftarı , Lincoln'e gösterdiği sevginin yarısını kendi evlatlarına , Türk futbolculara göstermedi. Peki Lincoln bunu haketti mi? Kesinlikle hayır . Quaresma çok iyi oynayabilir (10 maçta 1-2 kere ) , mükemmel yetenekli olabilir , ama nerede duracagımızı bilmemiz lazım sevgi konusunda. Fenerbahçe taraftarı Emre Belözoğlu'nu şu zamana kadar savunacağına , 1-2 kere tepki gösterseydi belki de Gökhan'a o küfürleri etmezdi Emre.
Sevgiyi hak eden , Milan ile yıllarca oynayıp , 531 maça çıkan , efsaneleşen Franco Baresi'dir, o hak eder 6 numarasının emekli edilmesini , kendine adanmasını. Paolo Maldini'dir 3 numarası emekli edilen , çünkü o kendini AC Milan'a adamıştır , 41 yaşına kadar oynamıştır o arma uğruna.Haftasonu heykeli dikilecek olan Alex gibi sevgiyi hak eder , 7 yıldır Fenerbahçe için oynamıştır , golleri asistleri cabasıdır. Lefter , Baba Hakkı , Baba Gündüz , Metin Oktay , Can Bartu , Coşkun Özarı , Hami Mandıralı sevgiyi , tapılmayı hak eder. Hakan Şükür hak eder , çünkü Galatasaray'a yıllarını vermiştir , 249 golle Türk Futbol Tarihi'nin en çok gol atan oyuncusudur. Ama o heykeli dikilmesi teklifini reddetmiştir. Hagi'dir , Şifo Mehmet'tir. ve Belki de El-Amin'dir sevgiyi hak eden , belki de onun forması daha çok hak etmiştir emekli olmayı.
Deron Williams da sevgiyi hak etti tabi , ama o formanın emekli olması  hiç olmadı , keşke olmasaydı.. Keşke Deron 5-6 yıl kalıp çılgın işlere imza atsaydı , ve forması emekli edilseydi.. Böyle olması , oyunculara verdiğimiz değerdeki çifte standartın , sayısız örneklerinden biri..