Bu başlık uygun oldu sanırım Galatarasaray'ın nereden nereye geldiğini göstermek adına.. 2010-2011 sezonunda 16 mağlubiyet almış , dibi görmüş , 46 puanla sezonu bitirmiş bir 'oyuncu topluluğu' vardı Galatasaray bünyesi altında.Oyuncular ' sezon sonu gelse de gitsek ' modunda koca sezonu yiyip bitirmişlerdi.Karpaty Lviv maçından sonra 'Dışarıda taraftar var mı?' diye soran da vardı , 'Sakatım' diyip oynamayanlar da..'Adnanlar' ın takıma verdiği zarar sadece maddi yönden değildi.. Aslında en büyük zarar Mental ve Ruhsal açıdandı. Oyuncular bıkmış , isteksiz durumdaydı.İsteseler bu kötü sezonda bile Avrupa kupalarına katılacak seviyeye gelebilecekken , onlar 'sezon bitsin' modunu kullanmayı tercih etti.Sezon sonu geldiğinde ortada büyük depremlerden sonraki enkaz yığınına benziyordu Sarı-Kırmızılı takım.Koca bir sezonu 3 farklı teknik direktörle geçirmişlerdi..Ayrıca yönetim kadrosundaki inanılması güç çalkantılar ve gülünç yönetim biçimi de bu kötü grafiğin oluşmasının en başındaki nedendi.
Ancak mali kongrede yönetimin ibra edilmemesi , Galatasaray için tünelin ucundaki ışıkla eş değerdi.O seçimde Ünal Aysal'ın seçilmesi bu ışığa daha da yaklaştırdı Galatasaray'ı.. Ki ben 2008 den beri Ünal Aysal'ın ileriki dönemlerde başkan olacağını düşünenlerden biriydim.
Ünal Aysal ayağının tozuyla ülkenin önemli spor kanallarına çıkıp doyurucu açıklamalar yaptı.Konuşması , hareketleri ve yapmak istedikleri güven vericiydi Galatasaray taraftarları için.'Ben futboldan anlamam ama ekonomi , yönetim ve organizasyondan anlarım .. Futbolun başına bilen arkadaşlarımız gelecek ' demesi , başkanlık döneminde ön planda olmayacağının göstergesiydi. Ki bu durum , ülkemizde pek görmeye alışık olmadığımız bir durumdu. İlk adım Fatih Terim'in takımın başına geçmesi oldu. Şu sıkıntılı durumda Fatih Terim'in takımın başında bulunması en hayırlı işlerden biriydi.İkinci adım ise enkaz halindeki kadroyu kaldırma işlemiydi. Barış,Mustafa ,Stancu,Zapata,Pino vs. tüm sorunlu oyuncular gerek satılık , gerekse kiralık olarak gönderildi.Orta saha için Felipe Melo,Selçuk İnan ve Ceyhun Gülselam'ın alınması , Barış-Ayhan-Mustafa'dan sonra çölde bir vaha gibiydi Sarı-Kırmızı'ya gönül vermiş taraftarlar adına.Sorunlu sağ kanat için Eboue takviyesi de yerindeydi.Fatih Terim sol bek konusunda Hakan Balta'nın eski istekli haline dönmesine güvendi.Ancak sol kanat konusunda transferin son günlerine kadar birçok isim geçti. Podolski,Reyes gibi oyuncuların gelmemesi sonucunda en sonunda Albert Riera'yı getirdi Galatasaray yönetimi.Forvet konusunda Elmander,Sercan ve Baros yeterli gibi duruyordu. Engin Baytar ise orta saha rotasyonu için gayet iyi bir transferdi.En önemli transfer ise kaleye yapıldı. Muslera'nın gelişi yıllardır Demokles'in kılıcı gibi tepede duran kaleci sorununun iyi bir çözümü gibiydi.
ve 2011'in sonuna geldiğimiz şu günlerde , Galatasaray 'Şafağı' gördü.. 37 puan toplayarak ilk yarıyı lider bitiren Sarı-Kırmızılı ekip , 2010-2011 sezonu ve o sezon sonundaki krizlerden arındığını gösterdi.Bu kadar kısa sürede bu başarının gelmesinde yönetimin görevini harfiyen yerine getirmesi , eski 'Allah Allah ' modundan kurtulup daha oturaklı , sistemli bir teknik direktör olmuş Fatih Terim'in sağlam oyun taktiği ve bunu takıma oturtmasıdır. Ayrıca oyuncuların bir aile havası içerisinde olması ve arkadaşlık seviyesinin üst düzeyde bulunması bu başarıyı perçinleyen bir durumdu.Zaten olması gereken de buydu.Bir takım bir ülkenin önde gelen kulüplerinden biriyse , 2010-2011 sezonundaki kadar kötü bir sezon geçirmeye hakkı yoktur.
Bundan sonraki diğer hedef, sürekli olarak Avrupa kupalarında yer almaktır.Yükselişe geçen Galatasaray'ın bu durumu koruyup daha da ileriye taşıyıp taşıyamayacağını önümüzdeki 1 yıl içinde göreceğiz diye düşünüyorum..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder