29 Aralık 2011 Perşembe

Gün Batımından Şafağa..

Bu başlık uygun oldu sanırım Galatarasaray'ın nereden nereye geldiğini göstermek adına.. 2010-2011 sezonunda 16 mağlubiyet almış , dibi görmüş  , 46 puanla sezonu bitirmiş bir 'oyuncu topluluğu' vardı Galatasaray bünyesi altında.Oyuncular ' sezon sonu gelse de gitsek ' modunda koca sezonu yiyip bitirmişlerdi.Karpaty Lviv maçından sonra 'Dışarıda taraftar var mı?' diye soran da vardı , 'Sakatım' diyip oynamayanlar da..'Adnanlar' ın takıma verdiği zarar sadece maddi yönden değildi.. Aslında en büyük zarar Mental ve Ruhsal açıdandı. Oyuncular bıkmış , isteksiz durumdaydı.İsteseler bu kötü sezonda bile Avrupa kupalarına katılacak seviyeye gelebilecekken , onlar 'sezon bitsin' modunu kullanmayı tercih etti.Sezon sonu geldiğinde ortada büyük depremlerden sonraki enkaz yığınına benziyordu Sarı-Kırmızılı takım.Koca bir sezonu 3 farklı teknik direktörle geçirmişlerdi..Ayrıca yönetim kadrosundaki inanılması güç çalkantılar ve gülünç yönetim biçimi de bu kötü grafiğin oluşmasının en başındaki nedendi.
Ancak mali kongrede yönetimin ibra edilmemesi , Galatasaray için tünelin ucundaki ışıkla eş değerdi.O seçimde Ünal Aysal'ın seçilmesi bu ışığa daha da yaklaştırdı Galatasaray'ı.. Ki ben 2008 den beri Ünal Aysal'ın ileriki dönemlerde başkan olacağını düşünenlerden biriydim.
Ünal Aysal ayağının tozuyla  ülkenin önemli spor kanallarına çıkıp doyurucu açıklamalar yaptı.Konuşması , hareketleri ve yapmak istedikleri güven vericiydi Galatasaray taraftarları için.'Ben futboldan anlamam ama ekonomi , yönetim ve organizasyondan anlarım .. Futbolun başına bilen arkadaşlarımız gelecek ' demesi , başkanlık döneminde ön planda olmayacağının göstergesiydi. Ki bu durum , ülkemizde pek görmeye alışık olmadığımız bir durumdu. İlk adım Fatih Terim'in takımın başına geçmesi oldu. Şu sıkıntılı durumda Fatih Terim'in takımın başında bulunması en hayırlı işlerden biriydi.İkinci adım ise enkaz halindeki kadroyu kaldırma işlemiydi. Barış,Mustafa ,Stancu,Zapata,Pino vs. tüm sorunlu oyuncular gerek satılık , gerekse kiralık olarak gönderildi.Orta saha için Felipe Melo,Selçuk İnan ve Ceyhun Gülselam'ın alınması , Barış-Ayhan-Mustafa'dan sonra  çölde bir vaha gibiydi Sarı-Kırmızı'ya gönül vermiş taraftarlar adına.Sorunlu sağ kanat için Eboue takviyesi de yerindeydi.Fatih Terim sol bek konusunda Hakan Balta'nın eski istekli haline dönmesine güvendi.Ancak  sol kanat konusunda transferin son günlerine kadar birçok isim geçti. Podolski,Reyes gibi oyuncuların gelmemesi sonucunda en sonunda Albert Riera'yı getirdi Galatasaray yönetimi.Forvet konusunda Elmander,Sercan  ve Baros yeterli gibi duruyordu. Engin Baytar ise orta saha rotasyonu için gayet iyi bir transferdi.En önemli transfer ise kaleye yapıldı. Muslera'nın gelişi yıllardır Demokles'in kılıcı gibi tepede duran kaleci sorununun iyi bir çözümü gibiydi.
ve 2011'in sonuna geldiğimiz şu günlerde , Galatasaray 'Şafağı' gördü.. 37 puan toplayarak ilk yarıyı lider bitiren Sarı-Kırmızılı ekip , 2010-2011 sezonu ve o sezon sonundaki krizlerden arındığını gösterdi.Bu kadar kısa sürede bu başarının gelmesinde yönetimin görevini harfiyen yerine getirmesi , eski 'Allah Allah ' modundan kurtulup daha oturaklı , sistemli bir teknik direktör olmuş Fatih Terim'in sağlam oyun taktiği ve bunu takıma oturtmasıdır. Ayrıca oyuncuların bir aile havası içerisinde olması ve arkadaşlık seviyesinin üst düzeyde bulunması bu başarıyı perçinleyen bir durumdu.Zaten olması gereken de buydu.Bir takım bir ülkenin önde gelen kulüplerinden biriyse , 2010-2011 sezonundaki kadar kötü bir sezon geçirmeye hakkı yoktur.
Bundan sonraki diğer hedef, sürekli olarak Avrupa kupalarında yer almaktır.Yükselişe geçen Galatasaray'ın bu durumu koruyup daha da ileriye taşıyıp taşıyamayacağını önümüzdeki 1 yıl içinde göreceğiz diye düşünüyorum..

20 Aralık 2011 Salı

Bursaspor , yükselişten duraklamaya..

Osmanlı Devleti'nin o yuvarlak hesap 600 yıllık tarihinin kısa bir versiyonunun başlangıcı diyebiliriz Bursaspor için. Ertuğrul Sağlam geldiğinde bu takıma , yeni bir soluk getireceğini düşünmüştüm. Sonuçta Sağlam  , başarılı bir hocaydı ve ne oynattığının farkındaydı takımlarında. Bana göre Beşiktaş'tan gönderilmesi de bir hataydı ancak Beşiktaş istikrarı  istikrarsızlığa tercih edince , Sağlam ile yollar ayrıldı.. Samet Aybaba ile işler tepetaklak  gidince yerine Ertuğrul Sağlam'ı getirdi yönetim.Hatırladığım kadarıyla taraftarın önünde güzel , hoş bir imza töreniyle görevine başladı genç teknik adam. 08-09 sezonunun ikinci yarısıyla birlikte harika bir çıkış yakaladı Yeşil-Beyazlı ekip  Ertuğrul Sağlam'la..Galatasaray ve Fenerbahçe'nin kötü olduğu sezonda Avrupa Ligi'ne gitmek için çok uğraştılar ancak 4 puan daha fazla alamadılar. 08-09 sezonunda  Ertuğrul Sağlam yönetiminde 10 galibiyet aldı Bursaspor ligin ikinci yarısında.. Ki o sezonun ikinci yarısının erken ara nedeniyle 18 maç gibi oynandığını belirtelim.
2009-2010 sezonu öncesi ümitliydim Bursaspor'un üst sıralara oynayacağı konusunda.Sezon başında yapılan transferler üst sıralara oynama umudu veriyordu. Zapotocny'nin kiralanması , İvan Ergiç gibi diri bir orta sahanın alınması , Batalla gibi teknik kapasitesi yüksek yaratıcı bir oyuncunun takıma dahil edilmesi  , Turgay Bahadır gibi sağlam , gezen bir forvetin transfer edilmesi bu umut filizini daha da yeşertiyordu.Beklenildiği gibi sağlam başladı sezona Bursaspor..Bu arada Ertuğrul Sağlam'ın oyun taktiğine  , anlayışına değinelim biraz. Şu an ki düşüşün de ana nedenlerinden biri de bu. Taktik olarak 4-4-1-1 , 4-4-2 , yeri geldiginde 4-2-3-1 gibi bir sistem kullanıyordu Ertuğrul Sağlam. Ki genel olarak ilk 2 taktiği kullandıgını söyleyebiliriz. Anlayış olarak  , savunma anlamında 10 üzerinden 9.5 verecegim bir takım savunması yaptırıyordu takımına genç teknik adam.Tabii bunu yaptırmasında buna yatkın , kaliteli oyuncuların takımda bulunması büyük etkendi. Top karşı takımdayken 11 kişi  ile takım savunması yapan ve iyi yardımlaşan , kademelere iyi girip mesafeleri iyi daraltan bir Bursaspor izliyorduk.Atak anlamında ise 10 üzerinden 7 verebilirdim. Yeteri kadar hücum yapıyordu çünkü Bursaspor. Yine toplu olarak hücum yapsa da iddialı bir takımın ceza sahası etrafında çoğalabildiği kazar çoğalamıyorlardı çoğu zaman. Ama öylesine mücadele ediyorlardı ki , bu açıkları fazla görünmüyordu ve bunu bir şekilde kapatıyorlardı. Duran topları mükemmel bir şekilde değerlendirmeleri de bazen atak yapmalarına bile gerek görmemelerini sağlıyordu.. Ama bu oyun sisteminin bozulduğu anlar (Beşiktaş deplasmanı 3-2 galibiyet , Fenerbahçe deplasmanı 3-2 galibiyet ) da oldu. Her zaman dengeli oynamadı Bursaspor , zaman zaman cok keyifli maçlarını da izledik.O senenin sonunda gelen şampiyonluk , hakedilmiş bir şampiyonluktu , sonuna kadar hakedilmişti.Taraftar takımına , teknik direktörüne tapıyordu adeta , kupayı kaldırdıkları zaman ben de tribündeydim ve bu coşkuya tanık oldum.'Neden daha fazlasını yapmasınlar?' diye içimden geçiriyordum..
2010-2011 sezonunda önce , haliyle zafer sarhoşluğu hakimdi Bursa'da.. Yönetim , bu şehir için  her zaman güzel bir hayal olan Şampiyonlar Ligi'nde oynayacak olmalarının coşkusuyla transfer işine girişti. Ama işler istenildiği gibi gitmedi kanımca. Yapılan transferler bana göre Şampiyonlar Ligi düzeyinde olmamakla beraber  , lig için nispeten yeterli bir kadroya sahipti Bursaspor. Özellikle yerlilerden çok yapılan yabancı transferler Şampiyonlar Ligi için pek yeterli değildi.Nitekim kötü grup performansı bunun sonucuna tekabül etti. 1 beraberlik 5 mağlubiyetin geleceği , içerideki Valencia bozgunundan belliydi. Ama yine de ilk defa ŞL'ye katılan bir takım için pek sıkıntı değil bu durum bana göre.ŞL performansı için bu takımı acımazsızca eleştirenler , bunun farkında değildi büyük ihtimalle. TotoLig'de ise yine iyi ilerliyordu Timsahlar..Ligin ilk yarısını 2.sırada bitirdiklerinde üst üste 2.şampiyonluk için Bursaspor taraftarının umutlanması , normal bir durumdu. Ancak benim gözüme yavaş yavaş pozisyon bulmadaki kısırlık ve oyun sisteminde zaman zaman bozukluklar olması çarpmıştı.. Devre arasında yakın çevreme 'Ligin ikinci yarısı Bursaspor şampiyonluk yarışından düşer' dediğimde ihtimal vermeyenler çoğunluktaydı.Ama üzülsemde haklı olduğumu gördüm. Benim dedigim sorunların en büyük göstergesi  ligin ikinci yarısındaki bir dönemde üst üste 6 maç kazanamamasıdır Yeşil-Beyaz'lı ekibin.Ki öngördüğüm üzere şampiyonluk yarışından düştüler ve ligi liderin 20 puan ardında 3.bitirdiler.
 Bu sezona ise Avrupa Ligi elemeleriyle başladı Bursaspor.. İyi forvet transferlerinin olduğu transfer sürecinde , takımı ileri taşıyabilecek kanat elemanları ve orta saha oyuncuları alınmadı pek. Üstüne Volkan Şen ve Sercan'ın satılması tuz biber oldu resmen.. Gomel'i eleyip ardından Anderlecht'e elenilmesi normal gibiydi. Sezon öncesi kampta o 'Ertuğrul Sağlam'ın Bursaspor'u' nun geri dönecegini düşünmüştüm. Ama öyle olmadı.. Kaldığı yerden düşüşe devam etti Yeşil-Beyazli ekip. Ve an itibariyle 13.sırada timsahlar , uzun süredir kazanamıyorlar ..Pozisyon bulma sıkıntısı had safhada. Yazımın başındaki duruma dönersek , Osmanlı Devleti gibi yükseliş ve şu an duraklama.. Gerilemeye girmek üzereler veya girdiler. Bu durumu durdurmak tamamen futbolcular ve Ertuğrul Sağlam'ın elinde olmakla beraber 2-3 adam eksiltebilen oyuncuya ihtiyaçları var. Şu anki kadro kalitesiyle  ilk 6 ya rahat girmesi gerekir bu takımın. Ancak sistem işlemiyor artık. Umarım   bu gerileme döneminden iyi sıyrılır Bursaspor.. Şampiyonluğu bu takıma getiren Ertuğrul Sağlam , bu sıkıntılı durumdan da kurtaracaktır takımı. Şu ana kadar başardıklarıyla öyle olması gerekiyor. Taraftar da takımın arkasında , teknik direktörünün arkasında. Ama çözüm kolay değil , biraz zaman gerekli. Yönetim ve taraftar sabredebilecek mi  , hep beraber göreceğiz..

11 Aralık 2011 Pazar

El Clasico'da gelenek bozulmadı..


Haftasonunun gelmesini dört gözle bekleyen futbol tutkunlarının , bu maçı daha da heyecanla beklemesinin sebebi , şüphesiz Real Madrid'in form seviyesinin yüksek olması ve Barcelona'nın deplasmanlarda teklemesiydi. İki takım da hafta arasındaki Şampiyonlar Ligi maçlarında yedek oyuncularına şans verdiler ve as oyuncuları El Clasico için dinlendirdiler. Barcelona , Madrid'e gelirken deplasman sıkıntısıyla beraber geliyordu. Real'de ise Mesut Özil'in formsuzluğu hariç pek sıkıntı yoktu sanırım.İlk 11 ler açıklandığında ; Barcelona beklediğim gibi  , Real'de ise beklemedigim cinsten bir 11 vardı.. Mesut'un yedeğe çekilmesi beklenirken oynaması ilginç , Coentrao'nun sağ bek oynaması daha da ilginçti.
Maç başladı , daha gerinip koltugumuza uzanamadan Real Madrid golü buldu Benzema ile.. Valdes'in büyük hatasını iyi değerlendirdi  Los Galacticos ve El Clasico tarihinin en erken golüne imza attı.Valdes , belki de Barcelona'nın en zayıf halkası.. Çok çalışmayla iyi bir kaleci haline gelmesine rağmen , Barcelona'da oynayacak kadar kapasiteye sahip değil.
Golden sonra Madrid'in baskısı devam etti 10-15 dakika kadar. Bu 15 dakika içinde Messi'nin karşı karşıya vuruşunu Casillas'ın iyi çeldiğini hatırlatalım. Ancak Barcelona yavaş yavaş klasik oyununa dönme sinyalleri vermeye başladı 20.dakikadan sonra.3-4-3 ün zorluklarını yavaş yavaş üstünden atıyordu Katalan ekibi ve buna da Madrid karşısında devam ettiler. 30. dakikada Messi'nin Real orta sahasını çalımlarıyla darmadağın edip yoktan var ettiği pozisyonda Alexis  , ceza yayından düzgün bir vuruşla topu ağlara gönderdi ve duruma eşitlik getirdi.Ronaldo'nun adını ilk yarıda 4-5 kere falan duydum sanırım. Mesut da yine sahada varla yok arasındaydı.
İkinci yarıda Barcelona alıştığımız oyununu oynamaya devam etti , ilk yarının son 25 dakikasında yaptığı gibi. Real'in orta sahası karşılık veremedi Katalan ekibinin pas trafiğine.Golü de buldular ama biraz şans yardımı ile. defanstan seken topa Xavi gelişine vole vurdu , Marcelo'ya çarpan top, Casillas'ın tüm çabasına rağmen kale çizgisini geçmeyi başardı. 2-1 olunca Santiago Bernabeu buz kesti. 'Yine mi ' tarzında homurdanmalar pek hoş işaretler değildi Realli futbolcular için.Nitekim oyundaki üstünlüğünü 2-1 den sonra daha da hissettirdi Barcelona.Ama bu dakikalarda Real Madrid için bir kırılma anı vardı ki , gol olsa çok şey değişebilirdi. Ronaldo'nun ceza sahasına gelen ortada boş durumda yaptığı kafa vuruşu Valdes'in kontrolünde dışarı gitti. Mutlak bir gol pozisyonuydu. Hemen akabinde 1-2 dakika sonra , sağdan gelişen atakta Daniel Alves'in harika ortasını Fabregas uçan kafayla değerlendirince , fark 2 ye çıktı. Coentrao'nun sağ bek oynamasının bir cezasıydı bu gol. Onun boşalttığı alanda kafayı vurdu Cesc Fabregas.
Bu dakikadan sonra Real Madrid için eziyete dönüştü maç. İniesta ve Xavi'nin defansı madara edercesine yaptığı paslar ve attığı çalımlar , tribünleri dolduran taraftarın içini daha da acıttı.Yakaladıkları pozisyonları gole çevirseler daha farklı bir skor da ortaya çıkabilirdi.
Böylece iki takımın da puanı 37 oldu ama Real'in 1 maçı eksik durumda.Önemli bir fırsatı harcayan Los Galacticos için bir telafi olabilir eksik maçı kazanıp farkı 3 puana çıkarmak. Mourinho'nun eleştirileceğini sanmıyorum. Fatura yine formsuz futbolculara kesilecektir.Ancak bir süre daha böyle devam ederse El Clasico'lar , Mourinho da eleştirilmeye başlanıcaktır. Barcelona ise yavaş yavaş 3-4-3 ü oturtuyor. Tek sorunları deplasmanlarda sıkıntı yaşamaları..Nou Camp'ta inanılmaz bir grafikleri var.Ayrıca bu maçta Messi'nin neden Ronaldo'dan daha iyi olduğunu da görmüş olduk. 'Ben çok iyiyim' havasında oynamaya çalışıp sahada kasım kasım kasılan Ronaldo mu , yoksa 50 metre adam kovalayıp topu kapmaya çalışan , defansa gelip top alan ve ileride baskı yapan , varını yoğunu ortaya koyan Messi mi? Cevabı bulmak çok zor değil sanki..

9 Aralık 2011 Cuma

Derbide gülen taraf Galatasaray..

Bu derbiyi günler öncesinden düşünmeye başlamıştım , ara sıra kafamda oynuyordum resmen. Bir taraftan Galatasaray'ın son 2-3 yıldır ilk defa böylesine takım oyunu oynamayı başarabildigini düşünürken , diğer taraftan Fenerbahçe'nin son yıllardaki derbi üstünlüğünü düşünüyordum. Ancak bu sefer Fenerbahçe eski oyunundan (özellikle deplasmanlarda) uzak olarak TT Arena'ya geliyordu.Özellikle Alex'in eskisi kadar etkili olamayışı(ki bunda, önünde oynayacak forvet niteligine sahip bir tek Semih'in olması ve onun da formsuz olması büyük etken) önemli bir dezavantajdı.Gökhan Gönül'ün de eskisi gibi olmaması sağ kanat etkinliğini önemli ölçüde azaltıyordu.Stoch'un Alex'in bireysel çabalarına doğru kayan bir oyun vardı son haftalardaki gördüğüm Fenerbahçe'de. Galatasaray ise 2-3 yıldan beri ilk defa böylesine bir takım hüviyetine bürünse de , yaratıcılık konusunda kısıtlı kadrosu sebebiyle pozisyon bulmakta zorlanabiliyordu.Takım savunmasının iyi olması bir artı sayılabilirdi , ancak bu kısırlık bazen sorun yaratabiliyordu.Özellikle sol kanatta Riera'nın formsuzluğu dikkat çekiyordu.
Bu durumlarda geldi iki takım TT Arena'ya..Bence derbilerde her zaman favori ev sahibi takımdır , çünkü atmosfer deplasman takımını olumsuz etkilemiştir çoğunlukla. Neredeyse ülkedeki herkes iki takımın da orta sahayı üçleyeceğini söylese de ,  Fatih Terim bir sürpriz yaparak 4-4-2(4-4-1-1) varyasyonunda çıktı sahaya. Ben Gençlerbirliği maçından sonra ' Emre Çolak derbide ilk 11 oynayabilir ' dediğimde ihtimal vermeyenler vardı .. Ama Fatih Terim bir risk aldı , güvendi ve Emre'yi ,Riera'nın yerine sola monte etti. Aykut Kocaman'ın da küçük sürprizi , Selçuk-Emre-Cristian ile maça başlamasıydı.Ve forvette Alex'e görev vermişti Aykut Hoca , Bienvenu'nun defans arkasına koşularından yararlanmak isteği de aşikardı.
Maç başladığı andan itibaren müthiş bir Galatasaray baskısı vardı , ileride basan , atağı düşünen bir takım vardı sahada. Ve ilk 20 dakikada neredeyse skoru 4-0 yapacak kadar pozisyon yakaladı Sarı-Kırmızı'lı takım. Aykut Kocaman'ın planı ise pek tutmuşa benzemiyordu .. 20. dakikadan sonra biraz frene bastı Galatasaray , gole kadar orta saha mücadelesi şeklinde geçti. Eboue'nin ileri çıkışı ve Elmander ile 2'ye 1 i  , daha sonra siyahi oyuncunun Yobo'yu pazara göndermesi ve iyi bir bitirici vuruşla topu ağlara göndermesiyle durum 1-0'a geldi derbide.O zamana kadar harika kurtarışlar yapan Volkan'a suç bulmak anlamsız olur.Önünde oynayan defans bloğu ve onun önündeki 3 lünün baskıyı kaldıramaması bu golü getirdi belkide.. Özellikle Bilica'nın çok kötü performansı ve Ziegler'in kademelere hiç girmemesi Fenerbahçe'yi zor durumda bırakıyordu. Nitekim 2. gol de Bilica'nın top kaptırması ve topu kapan Elmander'in bitirici vuruşuyla geldi.Burada Volkan hatalı demek , biraz haksızlık olur. Kaygan zeminde kolay değildir bu topları çıkarmak, ki Volkan topa müdahale etti ama koluna carpıp ağlarla buluştu meşin yuvarlak.İlk yarı bu sonuçla bitti.
İkinci yarıya iki değişiklikle başladı Aykut Kocaman.. Semih-Stoch girerken ,Bienvenu-Emre oyun dışına geldi. Burada Emre'nin oyundan çıkması düşündürücü olabilir. Selçuk çıksa daha iyi olabilirdi belki de Fenerbahçe için.Galatasaray ise aynı 11 le ve daha kontrollü başladı ikinci yarıya.Bunun zararını da Stoch'un direkten dönen şutu ve Fenerbahçe baskısı ile gördü Sarı-Kırmızı'lı ekip. ve yine eski oyununa dönmeye çalıştı. Bunun sonucunu da Melo'nun kornere yükselip topa bacak-kasık-göbek karışımı bir vuruşla gördüler. 3-0 olunca skor  zaten maç bitmişti. 90+1 de ki Alex golü Fenerbahçe'nin en net ve tek net pozisyonuydu. 3-1 biten maç sonrasında liderlik koltuğuna oturdu Galatasaray averajla. Ama bu liderliğin , play-off gibi saçma bir sistemin olduğu bu ligde pek işe yarayacağı söylenemez. 10-11 puan farkla lider olunmadığı sürece bu ligde  , play-off için kolay kolay avantaj yakalayamazsınız.Şu an 28 er puanlı Galatasaray-Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın şansları eşit.Bu galibiyetin Sarı-Kırmızılı ekip için önemli tarafı , Galatasaray'ın takım oyunu oynadığı zaman derbilerde başarı olacagının görülmüş olması , 3 yıl aradan sonra 'El Clasico Turco' galibiyetinin gelmesi ve oyun olarak ezici bir galibiyet olmasıdır.
Galatasaray'da öne çıkan isimler Emre Çolak , Semih Kaya ,Melo ve Elmander gibi gözükse de  , takım olarak çok iyi oynadıklarını söylemeliyiz.Fatih Terim'in , Emre Çolak'a güvenip formayı vermesi , gençlere verdiği önemin güzel bir göstergesidir.Ve bundan önceki maçlarının aksine Sarı-Kırmızılı ekip bolca pozisyona girdi derbide.Fenerbahçe'nin kötü oyununun yanı sıra , çift forvet ve baskılı oynamanın da katkısı büyüktü bu pozisyonların yakalanmasında.Bu maçta Galatasaray'ı tek eleştirebileceğim nokta , Markus Merk'in de dediği     gibi ' Tarihi  fark yakalayacak pozisyonları değerlendirememesidir'.

Fenerbahçe açısından ise , moral bozucu bir mağlubiyet olduğu aşikar.Son haftalardaki istikrarsız,ortalama ve zaman zaman ortalama altı oyun bu derbide işlerin yolunda gitmeyeceğinin göstergesiydi.Tek avantaj derbi üstünlüğü gibi görülse de , bu da etkili olmadı Sarı-Lacivertli ekip için. Kesinlikle 1 veya 2 , tam anlamıyla forvet oyuncusu şart, eğer Alex daha etkili olsun istiyorlarsa..Geldiğinde de söyledim , Bienvenu kanat forvet ve 2.forvet olarak oynamıştır genellikle ve bu yüzden Fenerbahçe'nin aradığı forvet tipi değildir. Ayrıca Serdar Kesimal'ın kesinlikle dönmesi gerekiyor. Şu an ki stoper rotasyonu Fenerbahçe standartlarının altında.Bilica'nın yerine yabancı bir stoper , ilaç olabilir.Çıkış yakalaması için önünde Bursaspor ve Trabzonspor maçları var Sarı-Lacivertli ekibin.. Neler olur biter , hep beraber göreceğiz..

6 Aralık 2011 Salı

Kapanış Beşiktaş'tan..

Beşiktaş'ın cezası nedeniyle Antalya'da Orduspor ile oynadığı maç , Siyah-Beyaz'lı ekibin 2-1 lik üstünlüğü ile sona erdi.Beşiktaş taraftarı yine desteğini yaptı takımına.. Ama o olaylar yaşanmasaydı derbide,  İnönü'de oynanabilirdi maç.
İlk yarıda tempo neredeyse 'sıfır'dı.. Uyku sorunu çekenler için gerçekten ninni görevi görebilirdi bu mücadele. Orduspor'un takım savunmasını iyi yapması ve Beşiktaş'ta Simao, Quaresma gibi eksiklerin bulunması bu temposuz futbolda  önemli etkenlerdi.Hemen hemen hiç pozisyon yoktu ilk yarıda ve Maccabi maçından yorgun dönen Beşiktaş'ın tempoyu arttırmaya da pek niyeti yoktu açıkçası.Stancu'nun karşı karşıya'sı dışında pek hareket yoktu. Türk takımlarının en büyük sorunlarından biri , Avrupa kupalarındaki mücadelelerden sonra yorgun olmaları ve bu durumdan yakınmalarıdır. Sanki sadece bizim takımlar Avrupa'da maç yapıyormuş gibi. Bizim ligdeki takımların yakındığı kadar , bu durumdan yakınan başka bir ülke takımı yok sanırım.Artık belki de bininciye söylüyoruz ama  ; Türk takımlarının bu maç temposuna alışması lazım.
İkinci yarıda ise , ilk yarıya nazaran daha tempolu bir oyun vardı ve.Bu tempoyu arttıran taraf büyük ölçüde Beşiktaş'tı ve bunun sonucunu da Veli Kavlak'ın uzaktan vuruşuyla aldılar.. gol öncesi paslaşmalar güzeldi ancak defansa çarptığı için şans da yardım etmiş oldu Beşiktaş'a..Golden sonra da iyi oynayan taraf Beşiktaş'tı. Orduspor ise seri paslarla çıkıp Culio , Stancu gibi yetenekli ayaklarla gol bulmaya çalışıyordu. Nitekim Culio'nun yaklaşık 30 metreden şutunda Cenk'in topu içeri almasıyla golü buldular. Vuruş her ne kadar güzel ve isabetli olsa da , Cenk'in hatasını göz ardı edemeyiz bu golde. Akabinde Beşiktaş , duran topta , Melih Şendil'in deyimiyle Fabian 'Altın Kafa' Ernst ile golü buldu.Golden sonra da Fernandes ile önemli fırsatlar harcadı Beşiktaş , ama yine de maçı 2-1 kazanmasını bildi.
Beşiktaş'ın bu galibiyette zorlanması doğal , çünkü Orduspor kolay kolay yenilen bir takım değil ve Beşiktaş'ta Quaresma,Simao gibi oyuncular yoktu.Yine de Fernandes'in yükselen formuyla , Holosko'nun istekli oyunuyla ve Ernst'in çabasıyla sonuca vardı Siyah-Beyaz'lı ekip.Her maç takım olma konusunda üstüne koyuyor gibi görünseler de , Gençlerbirliği ve Maccabi maçları düşündürücü .. Özellikle deplasmanda , içeride oynanan maçlara göre daha büyük sıkıntı yaşıyorlar takım savunması konusunda. Ve bu sorun bir türlü çözülemedi.Kale konusu da düşündürücü. Cenk her ne kadar iyi bir kaleci olsa da , standartı olmadığı için bir maç harika , diğer maç fiyasko olabiliyor.Ve bu defans oyuncularında da kaleye olan güveni azaltabilir. Bu da takım savunmasına direkt olarak etki eder.Beşiktaş'ın en önemli sorunu bu bence , ileri ki haftalar da çözülebilir mi , göreceğiz..

3 Aralık 2011 Cumartesi

Heykeli dikilecekler..

Hafta arası Eurochallenge maçı öncesinde Beşiktaş , bir tören düzenleyerek Deron Williams'ı uğurladı , sevgisini gösterdi.. Gayet güzel bir olay oldu , buraya kadar her şey güzel.. Ancak 2 ay oynayan bir oyuncunun formasının emekli edilmesi beni gerçekten çok şaşırttı ve üzdü.Tamam , Deron çok iyi oynamış olabilir Beşiktaş Milangaz'da  , ama 2 ay oynadı sadece , ne kazandırdı ki Beşiktaş kulübüne? ne yaptı ki? Yani kime değer verip vermeyeceğimiz konusunda gerçekten standartı tutturamıyoruz.. Belki bu örnekten futbola doğru kayacağım , ancak bu spor ve emeğe saygı , değer vermek her sporda aynı duyguları yaşatır. Galatasaray taraftarı , Lincoln'e gösterdiği sevginin yarısını kendi evlatlarına , Türk futbolculara göstermedi. Peki Lincoln bunu haketti mi? Kesinlikle hayır . Quaresma çok iyi oynayabilir (10 maçta 1-2 kere ) , mükemmel yetenekli olabilir , ama nerede duracagımızı bilmemiz lazım sevgi konusunda. Fenerbahçe taraftarı Emre Belözoğlu'nu şu zamana kadar savunacağına , 1-2 kere tepki gösterseydi belki de Gökhan'a o küfürleri etmezdi Emre.
Sevgiyi hak eden , Milan ile yıllarca oynayıp , 531 maça çıkan , efsaneleşen Franco Baresi'dir, o hak eder 6 numarasının emekli edilmesini , kendine adanmasını. Paolo Maldini'dir 3 numarası emekli edilen , çünkü o kendini AC Milan'a adamıştır , 41 yaşına kadar oynamıştır o arma uğruna.Haftasonu heykeli dikilecek olan Alex gibi sevgiyi hak eder , 7 yıldır Fenerbahçe için oynamıştır , golleri asistleri cabasıdır. Lefter , Baba Hakkı , Baba Gündüz , Metin Oktay , Can Bartu , Coşkun Özarı , Hami Mandıralı sevgiyi , tapılmayı hak eder. Hakan Şükür hak eder , çünkü Galatasaray'a yıllarını vermiştir , 249 golle Türk Futbol Tarihi'nin en çok gol atan oyuncusudur. Ama o heykeli dikilmesi teklifini reddetmiştir. Hagi'dir , Şifo Mehmet'tir. ve Belki de El-Amin'dir sevgiyi hak eden , belki de onun forması daha çok hak etmiştir emekli olmayı.
Deron Williams da sevgiyi hak etti tabi , ama o formanın emekli olması  hiç olmadı , keşke olmasaydı.. Keşke Deron 5-6 yıl kalıp çılgın işlere imza atsaydı , ve forması emekli edilseydi.. Böyle olması , oyunculara verdiğimiz değerdeki çifte standartın , sayısız örneklerinden biri..

28 Kasım 2011 Pazartesi

Agresif Galibiyet..

Agresiflik.. Galatasaray'ın , oyun güzel giderken berbat etme gibi bir huyu oluştu desek yanılmış olmayız sanırım. Bu sene sıkıntılı galibiyetler alarak yoluna devam ettiği aşikar.Cumartesi günkü maç da bunlardan biriydi.. En azından son 15 dakikası.
Maça kontrollü bir şekilde başladı Galatasaray , aynı şekilde Sivasspor'da..  Orta sahada top çevirerek boşluk aradılar , ancak bu sefer 4-4-2 veya Elmander Baros'un arkasına geçtiginde 4-4-1-1 oynadığı için Cim-Bom , 2 orta sahayla bir yere kadar top çevriliyor ve oyunu kanatlara yayıp oradan boşluk aradılar. Ama işte burada Kazım faktörü ön plana çıktı negatif anlamda. Sezon başından beri düşen bir form grafiği var Kazım'ın. 100 üzerinden 75-80 ile başladığı sezonda , şu aralar 35-40 larda dolaşıyor. O 35-40 da defansa yardım etmesi ve fiziğini kullanmasından kaynaklanıyor , hücuma katkısı neredeyse sıfır siyahi oyuncunun.Fatih Terim'in buna bir çözüm bulması şart.
İlk yarının pek keyifli geçmediği aşikar. Daha çok orta saha mücadelesi şeklinde geçti, Ancak İlk yarının sonunda  sahanın en iyisi olma fırsatını kaçıran Engin , fırsatçılığını konuşturup güzel bir vuruşla takımının soyunma odasına 1-0 önde girmesini sağladı 45+1 de.. Ki bu karşı takım için fena moral bozucudur.
İkinci yarıda bambaşka bir Galatasaray olduğunu söylemeliyiz. İleride basan , ısıran , daha çok dikine oynamaya çalışan bir takım vardı 2.yarı sahada. Nitekim bunun semeresini Engin'in ara pasında Borjan'ın Baros'u düşürmesiyle kazanılan penaltı ile gördüler. Penaltıyı gole çeviren Baros , istekli oyununu golle süslemiş oldu. Ancak bu penaltı için kafamda soru işaretleri var. Borjan Baros'u düşürdüğünde son adamdı. Kurallara göre kırmızı kart görmesi gerekiyordu ancak sarı kart çıkardı hakem Bülent Yıldırım. Belki arkadan gelen Sivasspor'lu defans oyuncularının araya girebileceğini düşünerek sarı kart vermiş olabilir , yine de kırmızı bekliyordu izleyenler.2.golden sonra oyuna dönecek olursak , Sivasspor geride az adamla yakalanmaya başladı ancak Galatasaray bunları değerlendiremedi iyi de pozisyon yakalama fırsatları oluşmasına rağmen. Daha sonra Sivasspor daha atak oynamaya başladı ve biraz geriye çekilde Sarı-Kırmızılı ekip. Golü de ,  sahada Sivasspor'un o gün en iyisi olan Erman'la buldular . Ama golde Semih'in pozisyon hatası olduğu bir gerçek. Ne olduysa bu  golden sonra oldu. Bir pozisyon sırasında Engin kalecinin önünde dururken , Borjan'ın Engin'in ayağına bastıktan sonra itmesi ve Engin'in kafa atması.. Sahanın en iyisi olacakken Engin inanılmaz bir hata yaptı. 'Fatih Terim adam eder'  anlayışının pek de doğru olmadığı görüldü böylece. Bu adamın elinde sihirli değnek yok ki  Engin'in dengesizliğini bir anda bitirsin. Ama o pozisyonda Borjan'a da bir sarı kart cıkması gerekiyordu kanımca. Ama benima asıl takıldığım nokta Elmander'in kırmızı kartı.. Bence orada kırmızı kart çıkmaması gerekiyordu , niye? Çünkü o pozisyonda evet Elmander tendona basıyor.. Ancak Elmander orada koşmaya çalışıyor , yön değiştirip baskıya devam etmeye çalışıyor , Hayrettin'in ayağını görmüyor bile ve bu yüzden de dengesini kaybedip düşüyor. Hayrettin'e müdahale yapmaya çalışırken bassaydı eğer ayağına , o da kırmızı karttı. Ancak Elmander o pozisyonda koşmaya çalışıyor. Zaten onun gibi iyi niyetli biri , eğer gerçekten o müdahale yaptıgının farkında olup kırmızı görseydi , öyle bir tepki vermezdi kartı gördükten sonra. Hakemlerimizin bu ince çizgiyi göremedikleri için Avrupa'da topyekün bir başarı kazanamadığı görülmüş oldu böylece.
Maç 2-1 bitti ancak çok kan kaybetti Galatasaray. Her ne kadar gördükleri 5 kırmızı kartın 3'ü yanlış olsa bile (Gaziantepspor maçı Sabri-Servet ve Sivasspor maçında Elmander) , 12.hafta itibariyle 34 sarı ve 5 kırmızı kart pek hayra alamet değil. Takımda bir agresiflik olduğunun bir göstergesi bu. Fatih Terim'in acilen bu konuya bir el atması gerek. Semih Kaya'nın ise goldeki tecrübe eksikliği görmezden gelinebilir , ara sıra yapacaktır böyle hatalar ve zamanla bu hatalarının üstesinden gelecektir genç stoper.
Sivasspor ise iyi oynuyor , taktik konusunda da gayet iyiler ama Rıza Çalımbay'ın elinde biraz daha iyi bir kadro olsa  4-5 puan daha fazla alabilirdi diye düşünüyorum.Bence 1-2 yıl içinde Sivasspor , 3 yıl önceki haline geri dönebilir.

23 Kasım 2011 Çarşamba

Yürek meselesi , Dik Oynamak..

Evet , dün 'Dik Oynadı ' Trabzonspor.. Belki yenebilse her şey daha güzel olacaktı ama  beraberlik de gayet iyi bir skor İnter karşısında ve 2.liğe yükselmeyi başardı.. Bana göre Şampiyonlar Ligi'nde , büyük takımlar hariç , diğer takımların hedefi ilk önce yenmekten ziyade yenilmemek olmalı.. Trabzonspor , Apoel gibi takımlar bunu başardılar ve kendilerinden sıkça söz ettiriyorlar Avrupa basınında. Trabzonspor'un grupta 1 galibiyet , 3 beraberlik ve 1 mağlubiyeti var.. Daha grup maçları başlamadan önce grubun en zayıf takımı gibi görülen Trabzonspor'un bu istatistikleri (ki benim için İnter deplasmanındaki galibiyet gariç çok da sürpriz bir istatistik değil ) gruptaki dengeleri büyük ölçüde değiştirdi. 
Maça gelecek olursak , istekli bir giriş yaptı mücadeleye Bordo-Mavili ekip. Yine her zaman yaptıkları gibi toplu bir şekilde hücum yaptılar ve İnter atak yaptığı zaman ise 11 kişi topun arkasına geçiyorlardı. Ki böyle takımlara karşı , istisnai durumlar hariç ancak böyle başarı yakalayabilirsiniz. Ama yaptıkları bu defansın yemeyeceği türden bir golle geriye düştüler. Hoş bir verkaçla kaleci ile karşı karşıya kalan genç Arjantinli Alvarez güzel  bir plase  ile  İnter'i 1-0 öne geçirdi dakika 11'de.. Ama dikkat ettiyseniz ne tribünler , ne de oyuncular moral bozmadı , aynı şekilde ve  aynı disiplinli oyunla devam ettiler. Tek sorun ceza sahası içinde çoğalamamaktı , nitekim golü de ceza sahası dışından buldu Trabzonspor.. Halil'in şutu Samuel'e çarpıp yön değiştirdi ve ardından üst direğe çarpıp filelerle buluştu : 1-1..  İlk yarı boyunca aynı şekilde iki tarafında kontrollü oyunu sürdü ve 1-1 bitti devre..
İkinci yarı başlangıcından itibaren daha baskılı bir oyun oynamaya başladı Trabzonspor. İnter'in bunaldığını görmek , üstad Murat Kosova'nın deyimiyle ' Julio Cesar'ın fazla mesai' yaptığını görmek beni ve tabi ki Türk halkını oldukça gururlandırdı. Alanzinho'nun ve Serkan'ın çabası takdire şayandı ikinci yarı. İnter'in seri paslarla defansın arkasına adam kaçırdığı ataklarda Tolga Zengin'in ' ben hala formdayım' dercesine kurtarışlar yapması  , taraftara güven verdi. Ama asıl kırılma anı Adrian'ın kafa şutuydu , o top direkte patladıktan sonra kalenin içine yönelseydi şu an çok farklı şeyler konuşuyor olabilirdik..
Trabzonspor'un bu oyunu onu 6 puana getirdi ve 2.liğe yükseltti. Lille deplasmanından alınacak 1 puan ve İnter'in evinde CSKA'yı yenmesi veya berabere kalması durumunda gruptan 2. olarak çıkacak Bordo-Mavi'li ekip. Burada tek sorun İnter'in gruptan lider olarak çıkmayı garantilemesi ve belki de rehavete kapılacak olması.. Ancak Giuseppe Meazza'da yenileceklerini sanmıyorum , en azından Şampiyonlar Ligi'nde..   
Oyunculara bakacak olursak , Halil Altıntop belki de en iyi (hatta tek iyi) futbolunu oynadı dün gece. İstekli ve ısıran bir futbol oynayınca İnter'in sağ kanadı oldukça zorlandı. Tüm takım iyi oynadı ama Serkan Balcı , Halil  , Alanzinho , Colman öne çıkan isimlerdi dün Avni Aker'de.. Umudumuz bu performansı Lille maçına da taşımaları. Bekleyip göreceğiz..

22 Kasım 2011 Salı

Anlamsız bir ara..

Çok uzun olmasa da , orta seviyede bir uzun aradan sonra tekrar bloga bakmaya başlıyorum..

Sevgiler :)

25 Ekim 2011 Salı

Koca Bir Sıfır..

Bazı maçlar olur, kıran kırana geçer, oyun durmaz, akıcı pozitif bir futbol oynanır , pozisyonlar hunharca kaçırılır ve 0-0 biter..Ancak bu maç o türden bir maç değildi. İki tarafın da hücum yapmaya pek niyeti olmadığı, bırakın hücumu iki pas yapmaya üşendiği, temposuz ve hakemin de zırt pırt düdük çalmasıyla negatif(daha ne kadar negatif olabilirse) etki ettiği bir maçtı..
Antalyaspor'un zaen galibiyet için çıkmadığı, Mehmet Özdilek'in sahaya sürdüğü 11'den belliydi. Fatih Terim ise çift forvet ve çok çalışkan , ancak üretkenlikten bir o kadar uzak bir orta saha ile maça başlamıştı.Maçın içinden yazılabilecek başka bir şey yok gibi.. Sahaya çıktılar, hiçbir şey yapmadılar.. 90 dakikayı, sanki işini sevmeyen bir memurun mesai saatinin bitmesini bekler gibi geçirdiler. 42.Dakika Elmander'in kafa şutu, 90+2 de Ali Tandoğan'ın topun gelişine düzgün volesi ve Muslera'nın kurtarışı.. Koca 90 dakikada akılda kalanlar sadece bunlardı..
Galatasaray'da ki yaratıcı oyuncu eksikliği bu maçta daha da ön plana çıktı. Engin'in , Kazım'ın sakatlığından sonra , Baros'un da maç içinde sakatlanıp çıkması , bu kısırlığı iyice gözler önüne serdi.Riera'dan bir şeyler beklenebilir ancak şu an ki formsuz durumu bu beklentiyi boşa çıkarıyor gibi.Bu yaratıcılık eksikliğiyle deplasmanlarda sıkıntılar yaşayabilir Sarı-Kırmızı'lı ekip.. Bu maçta biraz tempo yapsalardı , rahatça kazanabilirlerdi.Selçuk'u bu konuda daha efektif kullanmak bir çözüm olabilir.
Bir daha ki deplasmanda neler olur görecegiz..
Ayrıca maçtan önce ve maç esnasında Antalyaspor'lu taraftarların , Şehitlerimiz için yoklama çekmesi mükemmel bir fikirdi. Ekran başında tüylerim diken diken oldu..
Maçın Adamı : Antalyaspor Taraftarı..
Maçın Hareketei : Şehitlerimize yoklama yapılması..

20 Ekim 2011 Perşembe

Luzhniki'de bozguna uğramak..

Oynadığı ilk iki maçta 4 puan toplayan Trabzonspor lider olarak gitti Moskova'ya.. Kadroda önemli eksik olarak Burak ve Henrique göze çarpıyordu.Yine de ilk 2 maçta da Burak yoktu ve Trabzon haddini bilerek , sağlam bir futbol ortaya koymuştu ve başarılı olmuştu.
Ancak bu maça daha farklı olarak, biraz daha  atak futbolla başladılar.CSKA'nın da pek formda olmadığı düşünülürse mantıklı bir hareketti Şenol Hoca'nın taktiği... Bekler daha çok çıkmaya başladı bu maç ve Trabzon gayet iyi , pozitif bir futbol ortaya koyuyordu. Ancak Trabzon'un en zayıf halkası olan defansına karşılık , CSKA'nın en sağlam yeri forvetiydi. Hızlı ataklarla Doumbia-Love ikilisi tehlike yaratabilirdi.Golü de bu şekilde buldular.Love'ın mükemmel topuk pasıyla Tolga ile karşı karşıya kalan Doumbia düzgün bir vuruşla ilk yarının sonucunu belirledi : 1-0.
İkinci yarı da aynı şekilde oynadı iki takım ama Trabzon zaman geçtikçe CSKA'nın ekmeğine yağ sürerek riskleri aldı ve 2. golü kontratak sonucunda kalesinde gördü..
3.golü de Doumbia , Giray'ı adeta rezil ederek attı ve bozgun tamamlanmış oldu.
Trabzonspor bu maçta   daha önceki 2 maçta ki gibi oynasaydı en az beraberlikle dönebilirdi.CSKA'nın işine gelen futbol oynadılar ve bunun sonucunda da ilk mağlubiyetlerini aldılar.Avni Aker'De CSKA'yı mutlaka yenmeleri lazım ki tekrar avantajlı duruma geçsinler.
Umudumu koruyorum..
Maçın adamı : Doumbia Maçın Hareketi : Love'ın topuk pası..

Galatasaray 2-1 Bursaspor (Cimbom son nefeste)

Madem İstanbul'a geldim maçları yerinden izlememek ayıp olurdu.6.Hafta'nın en önemli maçını izlemek için TT Arena'da ki yerimi aldım.Çok zorlu bir maç olacağı aşikardı iki taraf için de , nitekim kıran kırana bir mücadele ile başladı maç.. Ancak daha baskılı başlayan taraf ,taraftarının da desteği ile Galatasaray oldu.Topu ceza sahası çevresine getirene kadar kontrollü ve sağlam paslar , oradan sonra hızlı ve seri paslarla hol aradılar.Bu baskının sonucunda gol de geldi; Engin'in son haftalardaki performansına yakışır şekilde , tek bir hareketle bütün defansı felç etti ve Elmander'e golü attırdı.Engin'in bu performans artışını Fatih Terim ile bağdaştırabiliriz bence.İlk yarı sonuna kadar üstün olan taraf Galatasaray'dı ancak iki fire verdi 30'lu dakikalarda Sarı Kırmızı'lı ekip...  Kazım'ın ve Engin'in adelesinde yırtık tespit edildi.10-15 gün tedavi süreci var ancak sahalara dönmeleri  en az 3 haftayı bulur.İkinci yarıya iki takım da kontrollü bir şekilde başladı.Ancak Galatasaray'ın skoru tutma isteği ve milli takımlardan dönen oyuncuların yorgun olması , maçın kontrolünü yavaş yavaş Bursaspor'a verdi. Bursaspor maçın kontrolünü almadı Galatasaray verdi evet , çünkü atak anlamında pek bir çabası yoktu Yeşil Beyaz'lıların. Tehlikeli ataklar da yaptı Bursaspor ancak tabiri caizse yüklenemedi Cimbom'un üstüne.Ama hafiften gol yavaş yavaş geliyorum diyordu , nitekim iyi yaptıkları bir işle , duran topla golü buldular Serdar Aziz ile.Bu gol Galatasaray'ı kendine getirdi diyebiliriz sanırım.Çünkü yorgun olmalarına rağmen bastırmaya başladılar ve ders niteliğinde bir golle durumu 2-1'e getirdiler 87'de..Melo-Sercan-Elmander'in tek pasları ve Baros'un bitirici vuruşu... 5 saniyede tek paslarla golü buldular.
Galatasaray'ın Arena'da bileğinin büküleceğini pek düşünmüyorum , çok iyi bir taraftar desteği ve sağlam bir oyun var .. Ancak hala o 'yaratıcı' oyuncu eksikliği göze çarpıyor..Riera biraz daha efektif oynasa bir nebze rahatlar Cimbom ancak şu aralar iyi oynamaya pek niyeti yok gibi Riera'nın.. Vasat bir performans sergiliyor ve birkaç haftaya daha ihtiyacı var.Gördüğüm kadarıyla yavaş yavaş sabrı azalıyor Galatasaray taraftarının , Riera çıkarken küçük küçük yuhalamalar geldi kulağıma ki hoş bir şey değil. Galatasaray her geçen gün daha iyiye gidiyor ve kolay kolay mağlubiyet yüzü göreceklerini sanmıyorum.
Ayrıca Sarı forma hoş olmuş beğendim :)
Bursaspor ise tipik sıkıcı futbolunu oynamaya devam ediyor. G.Birliği maçından ki iyi oyundan sonra umutlanmıştım ama pozitif futbol oynmaya pek niyetleri yok sanırım.
Hakem Hüseyin Göçek'in de pek formda olduğunu söyleyemem.
Maçın Adamı : Felipe Melo Maçın Hareketi : Galatasaray'ın 2.golü

15 Ekim 2011 Cumartesi

Hırvatistan : EURO 2008'in rövanşı..

Evet , Hırvatlar 11-15 Kasım'da ki play-off serisine bu gözle bakıyorlar ; rövanş..Slaven Bilic de '' 4 yıldır rüyalarımıza giriyor , bu maçı bekliyoruz'' diyerek bunu açıkça gösterdi zaten. Böylesine oturmuş , takım olma hüviyetine erişmiş bir takımın , bunun üstüne bu derece hırslanması beni tedirgin etmiyor değil.Milli Takım'ın şu durumu bu tedirginlik halimi daha da belirgin kılıyor.
2008'den bu yana , Hırvatistan Milli Takımı'nda fazla bir değişim olduğu söylenemez.Aksine 6 yıldır takımın başında aynı hoca var ; Slaven Bilic..Hırvatlara sınıf atlatan bir hoca oldu.Oyuncularına kazandırdığı ''takım olma'' ruhunun yanı sıra , takımın içinde bulunduğu disiplin de cabası..Kontrollü oynayan ve topla oynamayı seven bir takım görüntüsündeler.Zaten orta sahada ki oyuncularının kailtesine baktığımız zaman topla oynama konusunda pek sıkıntı çekmeyeceklerini söyleyebiliriz.Modric , Kranjcar ,Perisic , Rakitic gibi teknik kapasitesi ve pas yüzdesi yüksek , yaratıcı oyuncularıın arkasında orta sahanın defansif yükünü çeken Vukojevic gibi sağlam bir oyuncuları var.Ayrıca bu orta sahanın desteklediği kalburüstü forvetler de mevcut.Petric , Olic , Eduardo, Klasnic ve genç yıldız adayı Mandzukic.. Olic'in oynamayacagını düşünürsek diğer 4 isim gerek ceza sahasında bitirici vuruş , gerek adam eksiltme , gerekse ceza sahası dışından etkili şutları olan oyuncular.. En zayıf halkaları olarak defans hattını söylemek yanlış olmaz sanırım.Sağ bek olarak , o mevkinin gerektirdiği özellikleri pek barındırmayan stoperden devşirme  Corluka ,vasat altı Schildenfeld ,33'lük Simunic ve Strinic..Kalede ise sağlam bir tercih olan Pletikosa var..
Play-Off' serisine daha 1 aylık süre olması , Milli Takım'ın bir nebze de olsa toparlanması için umut vaad ediyor.Hırvatistan'ı yenmemiz için bu toparlanma evresi büyük önem taşıyor..Kilit noktalar ise vasat olsan Hırvat defansına pres yapmak ve kontrollü , toplu bir şekilde hücum-defans yapmak.Hırvatistan ile yetenek bakımından denk gibiyiz ve kazanmak için kontrollü olmamız şart.Ama hala EURO 2012 biletini kapma şansımız %20 bence.. Umutla bakmak için 11 Kasım'da ki ilk maç büyük ölçüde belirleyici olacaktır.

12 Ekim 2011 Çarşamba

Rezil grup performansı ve zorlu Play-Off..

Karamsar bir şekilde Play-Off'lara gelmiş bulunmaktayız.. Milli-Takım oynadıgı 10 maçta 5 galibiyet 2 beraberlik 3 maglubiyet aldı.. 17 puan topladık ve 13 gol atıp , 11 gol yedik.. Vasat altı bir performans olarak gözükebilir ancak , bizim için 'rezil' kelimesi daha iyi olabilir..Bence Play-Off'lara kalmayı hak etmedik. Neredeyse hiçbir şey oynamadan Play-Off'lara giden kaç takım vardır acaba..
Azerbaycan maçında da yine silik , idare eden bir futbol..O kadar üretkenlikten uzak bir takımız ki , Arda'nın, Hamit'in 40 metreden cektigi şutlarda heyecan yapıyoruz.Nitekim Azerbaycan defansının salaklıgı olmasa o golü pek atabilecegimizi sanmıyorum.Yine de şu ya da bu şekilde Play-Off'lara kalmayı başardık. Hani ' Play-Off' larda cok iyiyiz diye bagırıp duruyoruz ya , ben hangi Play-Off'lardan bahsettigimizi anlayamadım.. Hani şu İsviçre ile olan mı , yoksa Letonya faciası mı? :) tek başarımız Avusturya'yı ezip geçmemiz Dünya Kupası 2002 Play-Off'larında. EURO 2000'de bile 1-1 ve 0-0 ile geçtik İrlanda'yı.
Gelelim 11-15 Kasım'da oynayacagımız muhtemel rakiplerimize.. Portekiz,Hırvatistan,İrlanda,Çek Cumhuriyeti.. Hiçbiri kolay değil , hatta şu an için oynadıgımız futbola göre  hepsi cok zor ancak bu 4  takımdan gelmesini istedigim takımlar tabi ki İrlanda ve Çek Cumhuriyeti. Portekiz , Danimarka'da bir kazaya ugramış olabilir ama yinede kaliteli futbol oynadılar ve eğer eşleşirsek şansımız en fazla %5.Kanatlarda Nani-Ronaldo oldugu sürece pek şansımız oldugunu düşünmüyorum. Hırvatistan ise bizim Euro 2008'de onları 'şans eseri' yendiğimiz zamandan daha ilerideler şu anda  ve biz geriledik. Böle düşünüldügünde Hırvatistan'ın takım oyununu ve Modric'in yaratıcılıgını nasıl durdurabiliriz bu büyük bir merak konusu. Çek Cumhuriyeti ise daha yeni oluşum içerisinde olan bir takım ve onları geçen Haziran başında yenmiştik.Tek tercih edecegim  rakip Çekler. Çünkü ; Baros,Plasil,Rosicky,Necid gibi silahları olmasına rağmen daha düz bir takım görüntüsü çiziyor İrlanda'ya göre. İrlanda ise kalbur üstü oyuncu sayısının fazla oldugu ve başında Trapattoni gibi 'kurt'  hocanın görev yaptıgı bir takım. Tandemde O'Shea ve Dunne gibi saglam adamlar var.Genç yetenekler Coleman , Shane Long , McGeady cabası.. Robbie Keane , Damien Duff , Walters , Lawrence gibi oyuncular dikkat çekiyor.
Sonuç olarak Play-Off'larda bu futbolla EURO 2012'ye katılma şansımız %20 yi geçmez. Tek umudum daha önce de yazdıgım gibi gazla çalışan bir takım olmamız.Ama başımızda o gazı verecek bir Türk hoca olmadığı için böyle bir durumunda söz konusu olacagını sanmıyorum.Gol ortalamamız 1.30 oldugu düşünülürse karşımızdaki 4 'takım'a gol atma imkanımız ne kadar olacak büyük merak konusu.
Umarım 11-15 Kasımda formanın hakkını verirler ve tekrar Türk olmanın verdiği cesaretle futbol oynayıp EURO 2012 biletini alıp beni yanıltırlar.
Saygılarımla..

7 Ekim 2011 Cuma

Lokavt bitimine kadar aranan kan..

Galatasaray Zaza Pachulia ile kesin olarak anlaşmış lokavt bitimine kadar.. 2-3 yıldır aranılan 5 numarayı buldu Mahmuti  sonunda , aranan kan olacaktır tahminimce . Kalıplı ve tam Galatasaray'ın aradıgı  türde bir oyuncu.. Tek sorun lokavt bitimine kadar anlaşılmış olması.Bakalım NBA ne zaman başlayacak :)

6 Ekim 2011 Perşembe

Rijkaard ve müslüman olma ihitmali..

Bazı sitelerde çıkan haberlere göre Galatasaray eski teknik direktörü Frank Rijkaard müslüman olucakmış , çevresinden bilgi ediniyormuş Suudi Arabistan'da.. Galatasaray'a pek bi yararı dokunmadıgı aşikar ancak Müslüman ülkelerde geçirdiği zamanlar ona dinin kapılarını açmış sanırım , hayırlı olsun diyelim :)

Milli Maçlar Öncesi..

Kimine göre Milli Takım'ın en kritik maçlarından biri oynanacak yarın , kimine göre hayatın durduğu an olacak  .. Bana göre de çok önemli bir maç  ve şu an Türkiye'de heyecan dorukta (mı)?
Bence pek dorukta değil.Eskisi gibi bir heyecan yok gibi sanki ülkede.. Gündem (şike , Ersun Yanal , 3 büyükler ) böyle olduğu sürece Milli Takım'a nasıl odaklanacaksın değil mi? nasıl Milli Takım moduna girilir ki? sonuçta oyuncuların kafasında daha önemli sorunlar var ki bu da kamptaki açıklamalarına yansıyor görüldüğü gibi.. Arda Turan , Burak Yılmaz en başta gelenler bu konuda.. Hep kafada kendi kulüpleri ve eski kulüpleri , eleştiriler var..
Ancak böyle mi olmalı?  Milli Takım kampında bulunan oyuncular Milli formadan bu kadar  alakasız açıklamalar mı yapmalı?
Tabi ki hayır.. Çok değil 2-3 sene önce Milli Takım'ın kamplarında tamamen ülkesine odaklı futbolcular görmeye alışkındık.. Ancak son 1-2 yılda çok şey değişti görüldüğü gibi. Özellikle şike soruşturmasından sonra Milli Takım 2. 3. plana atıldı desem yeridir. Bir Türk olarak bu durum gerçekten içimi  acıtıyor. EURO 2008 de sevinçten çıldırırken , şimdi neredeyse hiç heyecan kalmaması pek hoş değil.
Bu durumun ortaya çıkmasında önemli etkenler var ; 1- Futbolun Ticari bir yer olarak görülmesi , güzel futboldan çok para odaklı olması.. bu durum kulüp takımlarının daha önde olması sonucunu doguruyor , Milli maç araları olsa bile. ''FİFA virüsü'' sözü de bu durumdan çıktı zaten. 2- TFF'nin Hiddink'i takımın başına getirmesi. Ben hala yerli hocadan yanayım , hep de bu yanda olacagım. Milli duyguları yaşayabilecek , bunu oyuncularına aktarabilecek bir Teknik Direktör olması lazım takımın başında , para için gelen , maçlardan 4-5 gün Türkiye'ye gelip arada sırada kulüplerin maçını izleyen bir hoca değil.. Bunlar en önemli etkenler. tabi siyasi vs etkiler de söz konusu olabiliyor.
Gelelim Almanya maçına.. en azından beraberlik alınması gereken bir maç.Kazakistan ve Avusturya maçlarında oynanan 'Fazla' kontrollü futbolun  grupta oynanması gereken 3 maçtan biri. Diğer ikisi Almanya deplasmanı ve Belçika deplasmanıydı , Belçika deplasmanında nispeten iyiydi ancak Almanya deplasmanında bu oyunu oynayamadık.. Ama bu maçta gerçekten böyle bir futbol gerekli.Karşımızda oynayacak takım , makine düzeninde işleyen , iskelet bir kadrosu bulunan , deneyimli ve genç oyuncuların harmanlandığı disiplinli bir takım.Mesut Özil etrafında  oynuyorlar , takımı yöneten adam Özil..Tabi oynarsa o da ayrı bir tartışma konusu , umarım oynamaz.Genellikle 4-2-3-1 sistemiyle oynayan , kanatları etkin biçimde kullanıp  kanat oyuncularının ceza sahasına girmeye çalıştığı bir takım.Milli Takım bu maçta ileride basmaktan ziyade , topun arkasına geçip kontrollü bir şekilde alan kapatarak oynaması lazım..Arka tarafta az adamla kalırsak Podolski , Götze gibi sprinter ve adam eksiltebilen oyuncular rahatlıkla sonuca gidebilir.Umarım bunu başarırız , pek ümitli değilim ancak bir beraberlik cıkarırsak gayet iyi olur.
Ancak bu  maçı atlatırsak iş bitmeyecek. 2. bitirmemiz halinde Play-Off'lar olacak.. En iyi 2. olma ihtimalimiz güneşin batıdan dogması kadar imkansız bana göre. Play-Off'larda ise Slovakya , Bosna-Hersek , İsveç , Danimarka , Sırbistan gibi takımlar gelebilir ve benim Play-Off'lara kalırsak eğer , 2012 ye katılma umudum yok denecek kadar az. En azından şu an ki duruma göre. Tek güvencem gazla çalışan bir takım olmamız ve dengesiz bir takım olmamız. Çok iyi de oynayabiliriz. Umarım beni yanıltırlar.
Hakkımızda hayırlısı, maçtan sonra Değerlendirme yazısında görüşmek üzere.

4 Ekim 2011 Salı

Umut ışığı büyüyor..

Eskişehirspor maçında takımın yavaş yavaş oturduğunu , ancak 2-3 haftaya daha ihtiyacı olduğunu salık vermiştik.Bu hafta zayıf , kadrosu dagılmış , kaostan kurtulmaya çalışan mütevazı Ankaragücü deplasmanındaydı Sarı-Kırmızılı ekip.. Yine maça iyi ve sağlam başladılar , ayağa pas ve basit oyunla oyunu kontrol altına aldılar. O merakla beklenen '3000.gol' u atıcak talihli için birçok aday sayabilirdik , ama bu adayların arasında Rajnoch olmayacağı kesindi. Selçuk'un duran topları iyi kullanmasının semeresini bu maçta da gördü Galatasaray.İyi bir top kesti ve Rajnoch tehlikeyi uzaklaştırıyım derken topu kendi filelerine gönderdi.Tabi bu arada Ziya Doğan'ın taktiği tipik 11 kişi savunma ve Tisdell gibi hızlı adamlarla gol aramaktı.. Ancak erken gelen golden sonra Ziya Hoca'nın planları alt üst oldu desek yeridir sanırım.Golden sonra Ankaragücü riske girmeye 'kalkıştı'.. evet sadece 'kalkıştı' çünkü atak oynayacak , üretken olabilecek oyuncuları neredeyse yok ve bu risklerden birinde kalelerinde 2.golü gördüler.Engin Baytar'ın kaptığı topta uzun zamandır yabancı oldugu bir atak yaptı Galatasaray : Kontratak. 50 metre sürdü topu Engin ve Selçuk'un önüne bıraktı orta sahada.O da Kazım'ın önüne bıraktı ve Kazım çok temiz vurdu çaprazdan.. Sezon başından beri istekli ancak hücumda üretken olamayan Kazım için büyük moral oldu diyebiliriz çünkü defansif anlamda inanılmaz oynuyor Kazım , Sabri'ye cok iyi yardım ediyor..Böyle oynadıgı sürece ilk 11'de ki yeri garanti gibi. 2-0 dan sonra yine kontağı kapattı Galatasaray ve kontrollü oynamaya başladı ilk yarı sonuna kadar.. Ama buna sezon başından beri hiç anlam veremiyorum çünkü karşındaki rakip senden iyi bir takım değil ve 2-0 dan sonra bayağı bozulmuş durumda. Daha iyi oynayıp farkı arttırmak yerine hemen kontağı kapatıyor Galatasaray. Tabi iyi rakiplere karşı bunu yapabilirsin , hatta en dogrusu bu olur ancak böyle bir takım yakalamışken karşında averajını arttırman pek olası..Fatih Hoca'nın yeni huyu bu aslında , eski zamanları olsa frene basmazdı..
2.yarıya yine oyunu kontrol ederek başladı Galatasaray ve maçı da böyle sürdürdü genel anlamda. Ara sıra Ankaragücü'nün cılız ataklarını saymazsak hiç sıkıntı yaşamadılar.3.gol ise yine Baros'un yarattığı penaltıdan geldi. Dogru bir penaltıydı ve penaltı atışını da Baros gole çevirdi.. Yedek kaldıktan sonra daha hırslı görünüyor Baros ve Fatih Hoca'nın da istediği buydu , 1 gol atıp 2 penaltı yaptırdı Çek forvet ve ilk 11'i ne kadar çok istediğini göstermiş oluyor böylece..
Galatasaray takım olma yolunda önemli adımlar atmaya devam ediyor. Ujfalusi stopere daha cok yakıştı ve orda kalması gerek bence , yanına da Servet gelince daha iyi olacağı aşikar ancak Gökhan'ın da düzelen bir performansı olduğu kesin.Muslera bu maçta güven verdi Rajnoch'un şutunu iyi cıkardı ters ayakta olmasına rağmen. Selçuk-Melo ikilisi ise kusursuz. Kazım'ı söylemiştik  , Elmander ise ortalama oynuyor ve işini yapıyor   bu da şimdilik yeterli. Ama ayrı bir parantez açmak istediğim oyuncu Engin Baytar ; Eskişehir maçındaki pozitif oyununu bu maçta ikiye katladı , eski negatif agresifliğinden eser yok ve ilk 11'de yerini almış gibi gözüküyor şimdilik. iyi top dagıtıyor gerekirse kanatlara da geliyor , inanılmaz bir düzelme söz konusu.
Sonuç olarak Fatih Hoca'nın 'sihirli değneği' takıma değmiş gibi gözüküyor.. Tahminimce 2 hafta sonra tam olarak takım görüntüsü verecektir Galatasaray , tahminlerimiz tutacak gibi.
Ankaragücü ise kaliteli oyuncularını kaybetmesinin büyük sıkıntısını çekiyor.Kulübü yanlış yönetenler , kulüpten prim sağlamaya çalışanlar takımı bu hale getirdiler.Geçen sene Vittek-Sestak oynarken forvette şimdi Ergin Keleş oynuyor. Ziya Doğan'ın yapabileceği fazla bir şey yok gibi bu durumda. Biraz daha  atak oynarlarsa lige renk katarlar ancak düşme adaylarımın 1.sırasında Ankaragücü bulunuyor.

30 Eylül 2011 Cuma

Boring Boring Stoke..

perşembe gecesi gerçekten başlığın hakkını verecek kadar sıkıcı bir oyun oynadı Stoke City.. Tony Pullis'in anti-futbol,korner,taç felsefesi daha ne kadar devam edecek bilmiyorum ancak bundan zevk alanların sadece Stoke taraftarının bir kısmı ve takım olduğu kesin.. Zira en azından Türkiye'de 'Stoke City' takımını duyanların yüzünü buruşturduğunu görüyorum. 
Maça gelecek olursak , Stoke yine aynı tas aynı hamam başladı maça .. Beşiktaş'ın ise rakibi iyi etüt ettiği belliydi , hızlı ve yerden oynamaya calısıyorlardı , topu fazla havada tutmuyorlardı ki yapmaları gereken de buydu.. Golü de buldular Hilbert'in ayağından , Quaresma'nın güzel ara pası sonucunda ayak dışıyla uzak köşeye iyi bıraktı topu Emanet Sağ bek  Alman..  Ama daha Beşiktaş oyunun kontrolünü tekrar sağlayamadan   golü yedi attıktan 1 dakika sonra , Stoke'un en büyük gol atma stratejisiyle ; korner.Yine de Beşiktaş o iyi oyununu sürdürüyordu , ancak Carvalhal Alzheimer mı oldu bilmem , hızlı ve yerden oynanacaksa ileride Edu gibi bir kağnının ne işi var? adeta Takımın geri vitesiydi , bu oyun sisteminde oynamayacağı apaçık belli. Dakikalarca Holosko girsin diye beklerken 2.golü tartışmalı bir penaltı ile yedi Beşiktaş. Carvalhal'ın da aklı o zaman başına geldi ama iş işten geçmişti .. Oyuna müdahalesi pek iyi değil Portekizli teknik direktörün , ayrıca oynattığı sistemin de Beşiktaş için pek yararlı olacağı kanısında değilim nice süredir. Koch'la devam edilmesi gerektiğini hala söylüyorum ancak Yıldırım Demirören yanlışlar zincirine bir halka da Carvalhal ile ekledi..  Umarım Beşiktaş için hayırlısı olur ancak Carvalhal ile hayırdan çok şer olacağı aşikar..
Not: Geleceğin yıldızı diye bel bağlanan Necip'in sezon başından beri süren vasat altı performansı endişe verici , yükselmek istiyorsa kendini teknik ve fizik anlamda geliştirmeli..

27 Eylül 2011 Salı

Bana Maziyi Hatırlatıyor..

Samsunspor maçındaki iştahlı Galatasaray'ın x2 sini düşünün.. İlk 15 dakika hariç tabi.o 15 dakikalık bölümde dengesiz ve topallayan bir Galatasaray vardı TT Arena'da.Ama bir anda  o 16. dakikadan itibaren iştahlı , sürekli pas yapan , Selçuk-Melo ikilisinin yönlendirdiği bir Galatasaray vardı Aslanın yeni mabedinde.. nice zamanlar önce unuttugumuz o güzel duran top organizasyonlarının Selçuk'la geri dönecegini salık vermiştim daha önce  , nitekim bu maçta da bunları gördük gibi tam olarak. Gökhan'a adrese teslim bir orta ve Gökhan Zan'ın topu kafayla kaleye yönlendirmesi..Gökhan Zan'ın sezon başından beri yaptığı tek pozitif şey buydu diye düşünüyorum , zira bu gol onu canlandırır belki.. Bu hem Milli Takım hem de Galatasaray için iyi olacaktır çünkü Galatasaray'da stoperler Ujfa-Servet-Gökhan sonuçta.Golden sonra 1-0 ı koruyup hızlı ve direkt paslarla sonuca gitmeye çalışan bir Galatasaray vardı sahada ilk yarı sonuna kadar, zaman zaman yine oyunu karşı sahaya yıktılar hep üstün olan taraflardı.Tabi bunda Ujfalusi'nin defanstaki sıfır hata oyununun da etkisi büyük.
İkinci yarıya yine Selçuk-Melo ikilisinin önderliğiyle başladı Galatasaray.Ha bu arada eklemem lazım , bu ikili böyle oynamaya devam ederse bu senenin en iyi orta saha ikilisi olmaya adaydır.Fatih Terim'in '' Orta sahanın gol atması , skora katkı vermesi önemli'' anlayışıyla hareket eden Felipe 'The Pitbull ' Melo , sezon başından bu yana istekli futboluyla dikkat çeke Hakan'ın direkten dönen şutunu tamamlayarak durumu 2-0'a getirdiğinde maç bitmiş gibiydi.. 2-0'dan sonra skoru tuttu ve fazla rakibin üstüne gitmedi Galatasaray.. Maç da bu skorla bitince , 4 hafta sonunda iyi sayılabilecek düzeyde olan 7 puanı Galatasaray'ın hanesinde görmüş olduk..Ama yine de tek forvet konusu sıkıntılı , Elmander iyi , çok istekli ancak tek forvet olarak oynamaya pek alışkın değil. Baros veya Sercan'la oynarsa daha etkili olacağı aşikar. Ujfalusi stoper pozisyonunda daha etkili gibi duruyor şu anda.Engin Baytar'ın çok zamana , günden güne kondinsyonu iyi düzeye gelen Riera'nın ise 1-2 maça daha ihtiyacı var..
Galatasaray için umut ışığı büyümeye devam ediyor..

15 Eylül 2011 Perşembe

Gökhan Gönül sorunu..

2 gündür Gökhan Gönül sorunu aldı başını gidiyor.. Fenerbahçe Kulübü'nün yaptığı açıklamaya göre,  Milli Takım doktorlarının verdiği rapor doğrultusunda ödem teşhisi konmuş ve buna göre tedavisine başlanmış.. Ancak agrılar azalmayınca ve batma hissi meydana gelince  Federasyon'dan MR sonuçları talep edilmiş. Sonuç olarak Gökhan'ın  kaburgasında kırık olduğu tespit edilmiş ve Fenerbahçe doktoru Ertuğrul Karanlık GG'nin tedavisine kırık teşhisiyle devam ediyor. Burada Fenerbahçe , Federasyon'u suçluyor. Evet iyi güzel Federasyon'un burada bir yanlışı var , büyük bir yanlışı var ancak Fenerbahçe doktorlarının da hafif bir ihmali yok mu?  Onların da Gökhan'ı kontrol etmeleri daha iyi olmaz mıydı? Milli Takım doktorlarının verdiği rapor doğrultusunda tedaviye başlamak o doktorlara duyulan güveni gösterse de , Fenerbahçe doktorlarının da MR sonuçlarını daha önce alıp Gökhan'ı daha kapsamlı bir kontrolden geçirmeleri gerekirdi bence.Burada Federasyon'un büyük yanlışı , Fenerbahçe'nin ise Milli Takım doktorlarına duyulan güvenden dolayı ihmali vardır. Olan Gökhan'a oldu sonuçta .. Umarım Gökhan bir an önce sahalara döner.

14 Eylül 2011 Çarşamba

Ronaldo ve kırmızı forma..

Cidden çok hoş olmuş kırmızı forma , Real Madrid'in renklerini temsil etmese de ayrı bir hava katmış.. Değişiklik iyidir.

Bir Galatasaray Değerlendirmesi..

bu fotoğraf aslında İ.B.B maçının özeti gibi..  Baros kötü oynadı evet ama kötü oynamasında takımın Baros'u yalnız bırakması da önemli bir etkendi bence.
Oysa hazırlık kampında Baros golleri sıralıyordu , takımın en golcüsüydü hazırlık kampında..  Fatih Terim'in ilk önce deneyip sonra vazgeçtiği 4-4-2 sisteminde daha verimli olabilirdi ama uzun zamandır GS'nin başına gelen teknik direktörlerin bir türlü kurtulamadığı 4-3-3 hastalığı Fatih Hoca'yı da vurduğu için yine yalnız kalıyor Baros. Bu takım aslında 4-4-2 yi cok iyi oynar , babalar gibi oynar. Ama anlam veremediğim bir şekilde her  gelen bir 4-3-3 tutturmuş gidiyor.. Olmadığı apaçık görülmüyor mu? Hele Arda Turan da gitmişken.. Eboue o bölgenin oyuncusu değil , yerini yadırgadığı apaçık belli.. daha cok bek ve libero pozisyonunda faydanılması gerek. Kazım ise akordu bozuk Gitar gibi nerede ne ses vereceği belli değil . Fatih Hoca'nın 4-3-3 ün sağında ona bel bağlaması düşündürücü.. Orta saha gayet iyi duruyor ama 3 lü değil de 2 li olursa  , yani şu 'Klasik ' diye tabir edilen 4-4-2 yi oynarsa Galatasaray daha başarılı olabilir.Melo-Selçuk 2 lisi orta sahayı çok iyi toplar ve kanatlardan daha üretken olabilir Galatasaray ama sola Riera'yı monte etmek gerekiyor ilk önce..  onun  kanat oyunları gerçekten  çok iyi ve 4-4-2 nin solunda başarılı olacağı aşikar.. Sol bekte Çağlar ve bu sezon silkinip üzerindeki ölü toprağını atan Hakan Balta yeterli duruyor. Sağ kanat ise Kazım-Sabri-Eboue-Ujfa  rotasyonunda gayet iyi çalışır. Tabi çılgın çocuk Engin Baytar'ı es geçmemek lazım. Rotasyon için gayet iyi orta sahanın her bölgesinde oynayabilir , defansif yönü biraz zayıf olsa da gideri var.Tandemde Servet-Zan-Semih-Ujfa iyi iş görür , en azından Lig için yeterli duruyor.. Kale için belki de bu sezon ki en iyi transfer diyebiliriz sonuçta daha kim alınabilir ki , Casillas falan gelemiyecegine göre Muslera çok iyi bir transfer.. Forvet hattı ise biraz düşündürücü , Elmander-Baros ikilisi oynarsa Elmander'i biraz geriye çekip 4-4-1-1 daha iyi olabilir çünkü Elmander milli takımda İbraCadabra'nın arkasında oynuyor. Baros'un istikrarsızlıgını unutmamak gerek bu arada. Sercan rotasyon için iyi gibi ve bir de genç golcü Anıl var tabi.. Ama ona kolay kolay sıra geleceğini sanmıyorum en azından bu sene için..
Fizik olarak daha tam yeterli görünmedi Galatasaray ve sahadaki arıza oyuncu sayısı da fazla olunca sinirler oldukça geriliyor.. Melo'nun son lig maçında yaptıgı hareket bariz kırmızı karttı.. Fatih Hoca'nın bunları engelleyeceğini düşünüyorum.. o meşhur tabiri caizse 'fırça'larından atarsa takım daha bir disiplin altına girer.
Sonuç olarak Fatih Hoca 4-4-2 yi uygulamalı , şu 4-3-3 hastalığından da vazgeçmeli.. eğer 4-4-2 oturursa Galatasaray'ı güzel günler , taraftarını da güzel futbol bekliyor diyebiliriz..

13 Eylül 2011 Salı

Farklı Tas , Aynı Hamam..

Fatih Terim geldiğinde hava cok iyiydi.. zaten normali de oydu iyi olmalıydı.. İyi transferler gerekli yerlere yapıldı , takım gayet iyi çalıştı hazırlık kamplarında, sakatlık olmaması sevindiriciydi.. Hazırlık maçları da fena değildi aslında Twente maçını saymazsak.. Maglup olunan Olympiakos maçında bile gayet iyi görüntü çizdi Galatasaray..  ancak gel gelelim ki İ.B.B. maçında aynı görüntüyü göremedik..
Maça iyi başladı Sarı-Kırmızılı ekip , hazırlık maçlarındaki tadı verdi 20.dakikaya kadar. Ama  Belediye cidden  çok oturmuş bir takım ve bunu çok iyi kullandılar.. 20.dakikadan sonra etkili olmaya başladılar Galatasaray karşısında kanatları çok etkili kullandılar özellikle Ekrem'in etkileyici bir performansı vardı..  ama yine de maç ortada gidiyordu derken Muslera'nın hiç anlam verilemeyen şekilde elinden topu kaçırması o geçen sezon ki sıkıntıyı geri getirdi : Özgüven eksikliği.. o golden sonra  Galatasaray rakip sahaya oyunu yıkması gerekirken , yine maç ortadaydı hatta İ.B.B. cok daha iyi oynadı , önde olan çoğu takımın yaptığı gibi haklı olarak kontratak oynadılar.. gerçi İ.B.B. nin benimsediği oyun sistemi hep kontratak oldu ve bunu gerçekten çok iyi uyguluyorlar.. yine klasikleşen bu kontrataklardan birinde oyuna sonradan giren diri sol kanat Gökhan Süzen , yeteneklerine kıyasla çok şaşırtıcı olarak sadece 500 bine alınan Webo'ya güzel bir orta açtı , Webo da ceza sahasında kendisini avare avare dolaştıran Gs defansına cezayı kesti.. 2-0..
İBB gerçekten çok iyi bir takım görüntüsü çiziyor.. Galatasaray'ın ise önünde daha çok yol var.. Detaylı bir GS değerlendirmesi ilerleyen günlerde gelecek..